Zihinsel Pozisyonumuzu Korumanın Dayanılmaz Cazibesi
David DiSalvo, What Makes Your Brain Happy and Why You Should do the Opposite adlı kitabında anlatıyor: Rakiplerini uzaktan, kendilerine hiç dokunmadan alt edebilecekleri iddiasıyla bir yığın öğrenci edinen ve öğrencilerini sahiden de kendilerine hiç dokunmadan yerden yere vuran Kiai Ustalarının birer şarlatan olduğunu düşünenler, her birine defalarca meydan okumuşlar. Ancak Kiai Ustaları, kendilerinden beklenebileceği gibi, maharetlerini ispatlamaya kalkmayı zül addettiklerini söyleyerek geçiştirmişler.
Derken Kiai Ustalarından biri olan Ryukerin, maharetini isteyen herhangi birinin üzerinde sergilemeye karar vermiş. Pardon, herhangi birine değil, Judo, Karate gibi dövüş sanatlarının en azından bir kaçında usta olan bir rakibe karşı… Fazladan 5000 dolar da ödül koymuş. Eğer başaramazsa, 5000 dolar ödemeyi taahhüt etmiş yani.
Beklenen gün gelmiş. TV kameralarının ve büyük bir kalabalığın önünde iki usta karşılaşmışlar. Ryukerin ellerini, kollarını sallayarak rakibini devirmeye çalışırken, rakibi gelip onu yere sermiş. Ryukerin kalkmış, yeniden kollarını havada dalgalandırmaya başlamış. Ve çok geçmeden kendini yine yerde bulmuş. Kiai Ustalarının sahiden de insanlara dokunmadan, ellerini kollarını havada hareket ettirerek hasımlarını yerden yere vurabileceğine inanmış olanlar, bütün bu olup bitenleri seyrettikten sonra ne demişler peki?
Hayır, zannettiğiniz gibi olmamış. Ryukerin’in rakibinin, enerji dalgalarını kesmenin bir yolunu bulmuş olabileceğini söylemişler mesela. Veya müsabakanın açık havada olması yüzünden bazı şeylerin aksamış olabileceğini iddia etmişler.
DiSalvo hikâyeyi, teyid önyargısı (confirmation bias) denen olgudan söz ederken anlatıyor. Beynimizin, sahip olduğumuz pozisyonu korumak konusundaki ısrarından yani. Pozisyonumuzu değiştirmemek için neler yapabileceğimizden… Neleri görmezden geleceğimizden, ve saire…
Sonra ekliyor: Kiai Ustalarının sahiden de enerji dalgalarını harekete geçirerek insanları yerden yere vurabileceğine inananların teyid önyargısından bahsetmediğini, bizim (yani sizin de) önyargılarımızdan bahsettiğini söylüyor. Hepimiz, defalarca, insanların apaçık görünen delillere rağmen yargılarını değiştirmediğine şahit olduk mu? Olduk. Ama yine de, bu hikâyedeki sonu tahmin edemiyoruz. İnsanların, eğer kendilerine apaçık bir biçimde aksi gösterilirse, pozisyonlarını değiştireceklerini düşünüyoruz. Öyle olmuyor. Apaçık görüyoruz. Ama yine de öyle olacağına, olması gerektiğine dair pozisyonumuzu değiştirmemize yetmiyor bu.
Bir dakika…
Siz tam tersi bir pozisyona sahiptiniz sahi, değil mi? Hikâyeyi okurken daha, Kiai Ustalarına inanan budalaların, kendilerine hangi delil gösterilirse gösterilsin, aynı budalalığı sürdüreceklerini tahmin etmiştiniz. Nitekim tahmininiz doğu çıktı. Hikâye sizi teyid etti. Peki, şimdi dersem ki Ryukerin bu denemeden sonra artık asla insan içine çıkamadı. Bütün öğrencileri ondan, kendilerini aldattığı ve âleme rezil ettiği için davacı oldular… N’olacak şimdi?
Hikâyenin aslını araştırın öğrenin. Mesele şu ki, beynimiz böyle. Sadece Kiai Ustalarına inananların değil, hepimizin beyni böyle. Evrim teorisine inanmakla bir sosyal statü kazanabileceğini hisseden ve teori hakkında zerre kadar şey bilmeden, olur olmaz yerlerde evrim lafı eden, evrim lafı ederken sadece evrim ile dinsel inancı birbirinin ikamesi olarak gördüğünü saklayamayanların beyinleri de böyle. Pozisyonumuzu korumak için, akla gelmeyecek şeyler yapıyor beynimiz. O beyinlerle, kırk bin yıl kadar süre içinde, Doğu Afrika savanlarından dünyanın dört bir yanına yayıldık. Evrim teorisi gibi muazzam bilgi sistemleri ürettik.