21 Mart, Çanakkale, Kentsel Dönüşüm ve Saire
“Siyaset böler, bölünmek iyidir” dediydim, aylar önce. Memleketin iki kampa bölünmüş olmasından şikâyetim yok yani. Aksine… Bir tek kafatasının içindeki milyarlarca nöron da —görünürde bir sebep yokken— iki yarıküre halinde organize olduğuna göre, vardır bölünmekte bir hikmet.
Kampların diğerini susturmaya çalışmasından da bir şikâyetim yok. Görünüşe göre beynin her iki yarıküresinin de en öncelikli işi diğerini susturmak.
Modern bir kafayla bakınca biçimsiz görünüyor, farkındayım. Birinin yaptığını diğeri bozuyor ya, modern akılların bunu bir israf olarak gördüğünü, içine sindirmesinin imkânsız olduğunu, binlerce kişiyle tartışarak öğrendim.
Muhtemelen size de hoş görünmüyordur bu hal. Lakin çare yok, şöyle Jobs ayarında bir deha çıkıp beyne çeki düzen verene kadar katlanacaksınız. Hem bölünmeye, hem de benim gibilerin onda hikmet aramasına…
***
Memleket beyin gibi ortasından ikiye bölünmüş olmakla kalsaydı, dediğim gibi, dert değildi. Ama dahası var. Öyle görünüyor ki memleket bir operasyon geçirmiş, iki kampın arasındaki bağlantıların tamamı kesilmiş gibi.
Gerçek hayatta gerçek insanlara bazen yapılıyor bu tür bir operasyon. Hastalar, operasyondan sonra, hekimleri şaşırtacak kadar normal davranışlar sergiliyor, gündelik hayatlarına devam edebiliyorlar.
Türkiye’de de —bir bankanın reklamlarıyla gözümüze sokup durduğu gibi— her gün yeni işletmeler açılıyor. Siftah paraları saklanıyor. Düğünler oluyor. Bebekler doğuyor. Aileler otomobil sahibi oluyor. Filan. Her şey normal, her şey yerinde görünüyor. Ama beyni ikiye ayrılmış hastaların görünümünden de biliyoruz, bu görüntü, toplumun bağlantılarının yerinde olduğuna delil değil.
***
Beyninin iki yarısı birbirinden tamamen ayrılmış olan birinin sol gözüne —yani beyninin sağ yarısına— müstehcen bir fotoğraf gösteriliyor. Hasta utanıyor ve huzursuz bir biçimde gülüyor. Neden güldüğü sorulduğunda, dil becerisi sol yarıkürede yuvalanmış olduğundan, cevabı da sol yarıkürenin vermesi gerekiyor. Ama sol yarıküre bir şey görmemiş. Dolayısıyla gülmenin sebebini bilmiyor. Ne yapsa iyi? Namusluca “bilmem ki, anlamadım” dese? Demiyor. Odadaki birinin kendisini sinirlendirdiği masalını uyduruyor.
Beynin masallar uydurabilmesi aslında iyi bir şey. Bunun için, iki yarıkürenin birbirinden tamamen ayrılmış olması şart da değil. Ama iki yarıküre ayrılmışsa iş çığırından çıkıyor. Beyni bölünmüş birine kırmızı harflerle yazılmış mavi kelimesini gösterirseniz, beynin sağ yarısı şekilsiz kırmızı bir şey görüyor. Sol yarısı ise mavi renkli bir mavi kelimesi gördüğünü zannediyor. Gerçekliği kendince tamamlayabilmek kastıyla, her iki yarıküre de olmayacak masallar imal ediyor yani. Tıpkı, 21 Mart hakkında, yirmi yıl içinde, Kürdün de, Türkün de binlerce yıl öncesine yaslanan masallar yazıvermesi gibi.
Kentsel dönüşüm diye bir laf giriyor dolaşıma, birileri kırk yaşını doldurmamış biçimsiz kentsel dokularda korunması gereken bir tarih görüyor. Diğeri şehri zaten TOKİ’nin yaptığı tek biçimli (yani biçimsiz) inşaatlar zannediyor. Bir de deprem riskini filan ekledi mi, bir masalı oluveriyor.
Çanakkale diyorsunuz, birilerinin gözü Atatürk’ten başka hiçbir şey görmüyor. Ötekilerin Mustafa Kemal’i hiç görmeyen gözlerinin önünde yeşil sarıklı ermişler resmigeçit yapıyor.
Afganistan, Suriye mevzularına filan girmiyorum bile.
***
Modernliğin hayatı kontrol altında tuttuğu, bütün kırmızı kelimelerinin kırmızı, bütün mavi kelimelerinin de mavi harflerle yazıldığı dönemler sürseydi, dert olmayabilirdi. İki yarıküre, farklı yollardan da olsa, kabul edilebilir neticelere varabiliyordu. İkisinin vardığı neticeler birbirinden farklı olsa da, ortak paydalara sahip oluyordu. Zenginleşiyorduk.
Modernliğin tek boyutlu, tek biçimli tutarlılık anlayışı, modernlikle birlikte tarih oldu. Her yandan kırmızı harflerle yazılmış mavi kelimeleri fışkırıyor. Kanser hücreleri gibi çoğalan masallarla reaksiyon gösteriyoruz. Zenginleşmiyoruz artık, hastayız.
İşimiz zor yani.
Cemalettin N. TAŞCI