28 Şubat

Hani mesela başınız ağrır. Bir süre tahammül eder, sonra katlanamayıp bir ilaç alırsınız. Baş ağrısı geçer. Aldığınız ilacın ağrıyı geçirdiğini düşünürsünüz. Muhtemelen yanılıyorsunuzdur. Muhtemelen, ağrıyla birlikte yaşadığınız süre içinde beyniniz problemi teşhis etmiş, meseleye el koymuştur. Yani ilaç almasanız da ağrınız geçecektir ama siz iyileşmeyi ilaçtan bilirsiniz artık.

***

İyileşmeyi ilaçtan bilmek, yine de masum bir yanılgı sayılır. Daha kötüsü de mümkün.

Baş ağrınız, sahiden de sizin aldığınız ilaç sayesinde geçmiş olabilir. Artık her başınız ağrıdığında aynı ilacı alırsınız. Yine ağrınız geçer. Hâlbuki ağrı, daha derinde, daha ciddi bir rahatsızlığın belirtisidir. Ne bileyim, mesela kan dolaşımınızda bir sıkıntı vardır da baş ağrısı olarak tezahür ediyordur. Ağrıyı bir ilaçla geçirebildiğiniz için, artık esas problemi teşhis etmenize lüzum kalmaz. Bir süre sonra da iş işten geçmiş olur.

***

En tehlikelisi ilaçla sahici bir rahatlama sağlamak da değil. Daha kötüsü de var.

Ağrı aslında daha ciddi bir rahatsızlığın belirtisi filan değildir, basit bir ağrıdır. Aldığınız ilaç da o ağrıyı bertaraf eder sahiden. Lakin aldığınız ilacın yegâne etkisi ağrıyı bertaraf etmek değildir, bir yığın yan etkisi vardır. Ne bileyim, karaciğerinizde zararlı bir takım birikimlere yol açar, filan.

Bu hal diğer bütün hallerden daha vahim. Çünkü ağrının ve sizin onu bertaraf etmekteki maharetinizin üzerine öyle yoğunlaşır, öyle küstahlaşırsınız ki, bünyenin bütünü hakkında kafa yorma ihtiyacı bile hissetmezsiniz. Eğer lazım gelirse, ağrıyı bertaraf etmekte gösterdiğiniz mahareti, karaciğerinizin problemlerini çözmekte de sergileyebileceğinizi filan zannetmeye başlarsınız. McLuhan’ın ünlü aforizmasındaki gibi, elinizdeki çekicin işe yaradığını gördünüz mü, her şey size çivi gibi görünmeye başlar, filan.

***

Memlekette sahiden ağrıyan bir yerler var mıydı, meçhul. Ama diyelim vardı. Bünye kendi kendine üstesinden gelebilecek miydi, artık asla öğrenemeyeceğiz. Eğer arızalı bir şeyler vardıysa, onlara yol açan sebepleri teşhis etme şansımızı da ebediyen kaybettik.

Ama en vahimi bunlar değil. 28 Şubat’ın bin yıl sürecek yan etkileri oldu. Bunların bazıları hoş şeyler de olabilir ama çoğu, bünyeyi fena halde tahrip etti.

Mesela, pavyondan çıkarılmış ve dini eğitim verilmiş olabileceği iddia edilen kızcağız sahiden pavyondan mı çıkarıldı, bilemem. Ama pavyondan çıkarılıp birazcık gazetecilik eğitimi verilenlerin birçoğu, o gün bugündür gazete köşelerinde ahkâm kesmeyi sürdürüyor. Eh, elbette bildiklerini, yani pavyon gazeteciliği yapıyorlar.

“Ne var bunda bu kadar büyütülecek” demeyin. 28 Şubat’ta sırtı yere getirilenler, sırtlarının neden yere geldiği üzerine kafa yorarlarken, yenilenlerin hep yaptığını yaptılar. Kendilerini yenenleri taklit ettiler. 28 Şubatçılar gibi düşünmeye başladılar. Rahatsızlığı onların teşhis ettiği gibi teşhis ettiler. Sırtlarını yere getirenin pavyon gazeteciliği olduğu gibi bir neticeye vardılar. Pavyonlara gittiler, kendi gazetecilerini çıkardılar. Onlar da kendi Fadimelerini bulup çıkarıyor her gün.

Hâlbuki rejimin basına ihtiyacı var.

Cemalettin N. TAŞCI