Bir Program
Habertürk’te Afşin Yurdakul, Murat Somer ve Ali Yaycıoğlu’nu bir araya getirmiş. Hanımefendiyi tanımıyor, bilmiyordum. İlk defa izledim. Kendisine müteşekkirim. Bence —onun da muazzam katkılarıyla— kesinlikle izlenmesi gereken bir program olmuş.
Programa “ümitli olmak için lazım gelen bütün malzemenin mevcut olduğu bir dönemdeyiz” diye özetlenebilecek bir başlangıç yapılmış. Programın katılımcılarına böyle bir başlangıç için ve program boyunca da bu duyguyu olabildiği ölçüde muhafaza ettikleri için müteşekkirim. Kendi hesabıma hiç şüphem yok ki, yeni bir dünyanın kuruluyor olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Yeni bir dünyanın kuruluşunda harç taşımak, kurulmuş bir binada çatlak sıvamaktan ehvendir. Bana inanmanız gerekmiyor, kendinizi bu iki ayrı konumda hayal edin, bence farkı hissedeceksiniz.
Kurulmakta olan yeni dünya, içinde yaşadığımız dünyadan daha iyi, daha geniş, daha derin olacak. Bugün içinde yaşıyor olduğumuz dünya, bir öncekinden, mesela 1950’lerdeki dünyadan daha iyi. O da 1920’lerdekinden daha iyiydi. On beş gün kadar önce sekiz milyarı geçtik ve bu kadar çok insana mevcut standartların sağlanabilmesi, yüzlerce milyon insana eğitim sağlanabilmesi, sağlık hizmetlerinin mevcut seviyeye ulaşıp bu ölçüde yaygınlaştırılabilmesi, 60’larda bile hayal edilemezdi mesela. Hepsinden mühimi, bütün bu başarılmış olanlara burun kıvırabilmek de olağanüstü bir şımarıklık gerektiriyor ki, bu kadar çok insanın bu şımarıklığı kendilerine hak görebileceği bir dünya göz kamaştırıcı.
Ama olması gereken ümit yok.
Yok mu? Bence var. Ama her gün, her sabah, itinayla tahrip ediliyor. Dünyanın her yerinde, altmışını geçmiş insanlar, siyasette, medyada, üniversite kürsülerinde ve hatta büyük iktisadi kuruluşların yönetim kurullarında, güne, daha genç insanların ümitlerini kırpacak işlerle başlıyorlar. Nesiller arasındaki bu işbölümü, yani gençlerin ümit ve heyecanına mukabil yaşlıların hayal kırıklıkları ve hayal kırıcılıkları yeni bir şey değil. Yeni olan, yaşlıların kürsüleri terk etmeyecek kadar sağlıklı ve kalabalık olmaları. İnsanların daha uzun yaşamalarını ve daha ileri yaşlarda bile daha sağlıklı olmalarını sağlamak, toplama bakınca muazzam bir başarı. Ama işte muhtelif maliyetleri de var. Üstesinden gelinecektir.
Murat Somer 90’lara dair ilginç bir tespit yaptı. Türkiye’nin belki de en pis kokulu dönemi idi, içinde yaşadığımız on yılı saymazsak. Ama evet, o dönemde Türkiye’nin gündemine çok sayıda yeni kavram girdi. Daha önce tartışamadığımız pek çok şey cesaretle tartışıldı. Şimdi benzer şartlar olmadığı söylendi. Bence de evet, şimdi o şartlar yok. Ama şimdi de, sözünü ettiğim programda gördüğümüz, daha önce görülmemiş bir üslup, bir tarz var. 90’larda yeni kavramları icat ederken bir küstahlık vardı. Şimdi ise bir serinkanlılık, bir geniş perspektif var. Ve bence de ihtiyaç buydu. Elbette ağzını açan herkesin serinkanlı, geniş perspektifli, mütevazı olduğunu iddia etmiyorum. Ama 90’larda da ağzını açan herkes yeni şeyler söylemiyordu.
Program esasen 2023 seçimleri hakkında konuşmak için sağlam bir zemin sağlıyor. Şimdilik haberdar olmayanları programdan haberdar etmiş olayım. Belki o zeminde de yazar veya konuşurum.