Bir Tahliyenin Ardından

Ogün Samast’ın yaptığı iş, neticeleri itibariyle, Türkiye’nin yörüngesinde bir sapmaya sebep oldu. Belki şöyle demek daha doğru olurdu, memleketin berbat yörüngesinde dönüp durmaktan kurtulma ihtimalini uzunca bir süreliğine gündemden çıkardı, hâlâ o yörüngede dönüp duruyoruz.

Kendi hesabıma Dink cinayeti hakkında yazdıklarım son derece sınırlı. Sayıları herhalde iki elin parmak sayısını geçmez. Bu sınırlılığın en az iki sebebi var. Birincisi, ne yazsam yaşananın büyüklüğünü ve iğrençliğini dengelemeyecek, hadisenin sıradanlaşmasına hizmet edecek diye hissediyorum. İkincisi, yazmaya her teşebbüs ettiğimde terbiyemi muhafaza etmekte zorluk çekiyorum, dolayısıyla vazgeçiyorum.

Ama…

Ogün Samast’ın cezasını çekip tahliye edilmesinin ardından yaşananlar hakkında yazabilirim. Devam etmeden işaret edeyim, Adalet Bakanlığının mevzu hakkındaki açıklamasının gerçeği yansıttığını varsayıyorum.

17 yaşındayken adamın birini ensesinden vurup öldürseniz, Samast’ın aldığından daha çok ceza almayacaktınız. Onun yattığından daha uzun süre de yatmayacaktınız. Samast’ın işlediği cürümü sıradan bir cinayetten farklı kılan ne? Cinayetin bir çete tarafından, memleketin halinde bir kırılma yaratmak “kastıyla” planlanıp organize edilmesi. Yani sıradan bir cinayetten söz etmiyor olduğumuzun farkındayım. Dolayısıyla bu dehşet verici işin hak ettiği bir biçimde cezalandırılmadığının da farkındayım.

Ama…

On kişi, otuz kişi, yüz kişi, bin kişi… Her kaç kişiyse bir araya gelmiş, berbat bir iş tezgâhlamışlar. Tetiği çekmek de 17 yaşındaki bir çocuğa düşmüş. Bence o çocuk, cürümdeki hissesiyle orantılı bir biçimde cezadaki hissesini çekmiş görünüyor. Kalan onlarca, yüzlerce kişi yakalanamadı diye, “onların payına düşeni de yakalanmış olan çeksin” deniyorsa, bence yakışmıyor.

Ortada bir suç var ve suçlunun kimliği, ideolojisi ve saire bizi alakadar etmez. Etmemeli. Samast’ın işlediği bir suç var ve cezası da belli. Suçun neticelerinin büyüklüğünden yola çıkarak da ahkâm kesemeyiz, kesmemeliyiz. Bütün bunlar neden önemli ve hakkında bir yazı yazmayı gerektiriyor? Çünkü sazı ele aldığında hukuktan söz eden, memlekette hukukun perişan edildiğinden —haklı olarak— şikâyet eden herkes, esasen kendilerinin hukuk anlayışlarının da şikâyetçi oldukları öznelerin hukuk anlayışıyla benzer olduğunu afişe etmiş oluyorlar.

İşin bir de siyasi boyutu var. Sosyal medyada koparılan fırtınayla yelkenlerini doldurma hevesiyle tekneye atlayıverenler, “iyi de ne olsaydı yani, Samast ne kadar yatsa içiniz ferahlayacaktı” sorusuyla birlikte, kendilerini denizin ortasında, rüzgârsız buluverecekler.

Samast’ın tahliyesinin ardından bence makul bir tahlil, Gökçer Tahincioğlu’ndan geldi. Tahliyenin sebep olduğu infial, bence, Tahincioğlu’nun yaptığı gibi yapıp, makul bir kanala yönlendirilmeliydi. Mesele Samast değil. Samast cezasını çekti. Devletin içinde örgütlenmiş bir çete, her zaman olduğu gibi bir defa daha takipten kurtuldu —ki esas meselemiz bu ve Samast’ın tahliyesi fırsat bilinip bu meselenin üzerine gidilebilirdi/gidilmeliydi. Dink cinayetini mümkün kılan, devletin takipten kaçabilmesine de imkân sağlayan sosyal/siyasal atmosfer de bu fırsattan istifade gündeme getirilebilirdi/getirilmeliydi. Bir defa daha yanlış hedefe ateş edilip duruyor.

Add a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin