Firma

Howe’un Crowdsourcing kitabından tesadüfen haberim oldu. Olmayacak tesadüfler sayesinde.

Howe, esasen bildiğimiz şeylerden söz ediyor. O bildiğimiz şeyleri, bir Amerikalı refleksiyle, ısrarla (business) çerçevesinin içinde değerlendirmeye çalışıyor —zaten kitabın adının alt başlığı da her şeyi söylüyor. Ama olan bitenin iş ile sınırlı olmadığını, topyekûn bir sosyal örgütlenme devriminin içinde yaşıyor olduğumuzu da saklamıyor.

Kitap sayesinde haberdar olduğum Clay Shirky ise, anladığım kadarıyla, meselenin sosyal örgütlenme tarafını vurguluyor. Aylardır —hatta yıllardır— üzerinde tepindiğim mevzuları onların yardımıyla söylemeye çalışırsam…

***

Sadece bir misal olarak, Birleşik Devletlerin otomotiv endüstrisini ele alalım. Geçtiğimiz yüzyılın başlarında darmadağınık, küçük ölçekli işletmeler tarafından yürütülen, olağanüstü çeşitlilik sergileyen bir sanayi kolundan söz ediyoruz. Derken o işletmelerin üçü (Ford, Chrysler ve GM), kâh diğerlerini yutarak, kâh onları imha ederek öne çıkıyorlar. ABD’de otomotiv endüstrisinin altın çağında üç dev firma var.

Firma?

Yani tepede stratejik kararları veren yaratıcaların yer aldığı, onların altında o stratejik kararları hayata geçirmekle görevli iyi eğitimli uzman kadroların istihdam edildiği ve altta da kolaylıkla benzerleri tarafından ikame edilebilir işçilerden müteşekkil yığınların kendilerine buyrulanları yapmakla yükümlü olduğu örgütlenme tarzı. Firma bir piramit. Tabanı geniş, yukarı çıktıkça hızla daralan hiyerarşik bir strüktür. Teoriye göre en alttakilerin en üsttekilere öfkeli olması gerekiyor —çünkü emekleri sömürülüyor. Hâlbuki en alttakiler en üsttekilere minnettarlar —çünkü onların akıl ettikleri ve risk alarak kurdukları strüktür sayesinde, kendileri gibi olanların arasından ayrışıp bir iş, dolayısıyla da bir gelir sahibi oldular.

Buraya kadarını özetleyelim. En üstte yer alanlar gibilerinden ABD’nin dört bir yanında onlarca, belki yüzlerce vardı. Hepsi etobur idiler. Orman kanunlarının geçerli olduğu bir ortamda yaşıyorlardı. Sadece birkaçı hayatta kaldı. Demek ki, onların da hayatta kalmama riski vardı. Esas mühimi, 1960’lara gelindiğinde bile hâlâ, her birinin dünya tasavvurunu tayin eden bilgi, her an daha büyük bir balığa yem olabilecekleri bilgisiydi. En alttakiler ise kendilerinin üstündekilerin kararları ile bağlı, sokakta kendilerini ikame edebilecek sayısız insanın yaşadığını bilen yığınlardı.

Bir de aradakiler var. Onlar aşağıdakilerden farklı, çünkü diplomaları var. 1960’larda ABD’de bile yüksekokul mezunlarının nüfustaki payının yüzde 10’un altında olduğunu düşünürsek, kolaylıkla ikame edilebilir değiller. En üsttekilerin onlara ihtiyaçları var ve sözünü ettiğimiz dönemde giderek artıyor. Çünkü vahşi cangılda hayatta kalmak için maliyetleri düşürmeleri, gelirleri artırmaları gerekiyor. En alttakilerin emeklerinin daha yüksek bir verimle sömürülebilmeleri ve potansiyel müşterilerin daha yüksek fiyata ikna edilebilmeleri kapsamında durmadan yeni uzmanlıklar türüyor. Ergonomi diye bir alan çıkıyor mesela, iş ortamının tasarımı vasıtasıyla işgücünün verimini artıracağını iddia ediyor. İş Etüdü vasıtasıyla şunu, İş Değerleme vasıtasıyla bunu yapacaklar, daha az işçiyle üretimin artmasını sağlayacaklar. Yönetim Bilimi denen şeyin özü, maliyetleri düşürmek ve üretimde esas maliyet kalemi de emek. Öte yandan Pazarlama diye bir alan var, her geçen gün yeni icatlarla, üçe mal olanı beşe satabilmenin yordamlarını geliştirmeye çalışıyor.

İşler uzun süre yolunda gidiyor. Çünkü ekonomi hızla büyüyor. Büyümenin maliyetleri henüz hissedilmemiş. Hep öyle büyünecek diye düşünülüyor. Ve bütün bu hoş gelişmeler de… Evet, bildiniz, firmadan, firmanın strüktüründen, firmanın örgütlenme tarzından biliniyor. Kapsamlı Organizasyon teorileri geliştiriliyor, hemen hepsi mevcut olanı kutsayarak başlayan ve onu daha da aklileştirme iddiasıyla devam eden teoriler…

Firma neydi? Bir veya birkaç kişinin gözüpekliği sayesinde hayat bulan, vasıfsız ve birbirinin yerine ikame edilebilir yığınların uzmanlar tarafından örgütlenmesiyle hayatta kalmayı sürdüren —aksi halde çok sayıda benzeri gibi ölüp gidecekti olan— örgütlenmeydi firma. Yani evet bir genç kız bir havailik yapmış, gebe kalmış ve dünyaya bir çocuk getirmişti ama onu hayatta tutan, büyütüp geliştiren o uzmanlardı.

Sonra Japonlar geldi. Detroit bir hayalet şehir haline dönüştü kısa süre içinde. Fabrikalar kapandı. İşçiler işsiz kaldılar. Sadece işçiler işsiz kalmakla kalmadı, o işçilerin iş çıkışı kafa çektikleri publar, otomobillerinin depolarını doldurdukları benzin istasyonları, çocuklarını yolladıkları okullar müşterisiz kaldı.

Ve…

İşler iyi giderken her şeyin kendilerinden bilindiği uzmanlara bir şey olmadı. “Ulan bu uzmanlar bilmiyorlarmış” denmedi. Herkes, her şey suçlandı, uzmanlar ve uzmanlık sorgulanmadı. Firma teorisine de bir şey olmadı. Aynı uzmanlar, başka firmalarda, o firmaların işçilerinin sayısını düşürüp kendi sayılarını artırarak…

***

Yıllar öncesinden beri yazdıklarımı bilenler bilir, benim meselem o uzmanlarla değil, uzmanlıkla… Kurduğum ve/veya işlettiğim örgütlerdeki tercihlerimi bilen bilir, benim meselem firma denen örgütlenme tarzıyla… Ve evet, ben de farkındayım ki firma tarzı örgütlenme iş gördü. Bilmiyoruz, savaş sonrasının o refah artışı döneminde firma yerine başka bir örgütlenme tarzı geliştirebilseydik ne olurdu. Bilmiyoruz ve bilemeyeceğiz. Çünkü —her şeyden önce— başka türlü bir örgütlenme tarzı geliştiremeyebilirdik de…

Mesele kapitalizm, sosyalizm meselesi değil. Sosyalist olduğunu iddia eden düzenlerde de iktisadi hayat firmalar üzerinden örgütlendi. En üstte durmadan doğum yapan bir devlet, en altta herkes ve arada… Bildiniz, uzmanlar.

Tekrarlayayım, belki de başka türlüsü mümkün değildi. Toplumların son derece küçük bir bölümü diploma sahibi idi. Diplomanın onlara üstlendikleri görevi layıkıyla yerine getirmeleri için gereken vasıfları kazandırıp kazandırmadığını düşünecek lüksümüz yoktu. Bir insan, belki de, diploma sahibi olmasa bile, belirli pozisyonlara getirildiğinde o pozisyonun hakkını verecek donanımı ediniyor olabilir. Yani diploma yeterli olmayabileceği gibi gerekli de olmayabilir. Ama diplomanın kıt olduğu dönemde bütün bunların üzerine kafa yormaya pek de gerek yoktu.

Şimdi var.

Şimdi lüzumundan fazla Jeoloji Mühendisi, Arkeolog var söz temsili ve “her belediye en az bir şundan, bir bundan istihdam edecek” filan gibi kanunlar çıkarılıyor. “Filanca işi yapmak için Hukuk eğitimi görmüş olanların yanı sıra filancalar da…” dendiğinde kıyamet kopuyor. Ve bence mevzuu hep yanlış yerde tartışıyoruz.

Derdim uzmanlar olmadığı gibi diploma da değil. Diploma, yığınları daha iyi bir hayat için peşinden sürükleyen bir havuç oldu ve bence iyi bir havuçtur. Diploma almak için koşuştururken daha zengin bir çevreniz olur. Daha enteresan insanlarla tanışma, kendinize daha çok güvenme şansı bulursunuz. Ve saire… Yani yıllardır kullandığım ama son dönemde sık kullandığım tabirle, olabilirlikleriniz artar. Diploma sayesinde artmaz, diploma almak için mücadele ederken artar. Diploma iyidir.

Yanlış olan, kötü olan, firmaya, uzmanlığa duyulan iman. Artık firmaya ihtiyaç kalmadığında, hatta daha vahimi firma için imkân kalmadığında, ısrarla firma türü örgütlenme tarzını, uzmanlığı hayatta tutma gayreti kasıyor bizi. “Her belediye en az bir Arkeolog istihdam edecek” dediğinizde, esasen, büsbütün manasız bir süreci hayatta tutmak için ne tür cambazlıklar yapıyor olduğunuzu teşhir ediyorsunuz. Bu tür cambazlıklara neden ihtiyacımız var? Üzerinde düşünülmesi gereken husus, bence, bu. İhtiyacımız var, çünkü firmaya ve uzmanlığa imanımıza halel gelmesin istiyoruz.

Daha söyleyeceğim çok şey var. Mesela başka nasıl örgütlenebiliriz sorusuna —Howe ve Shriky’i de imdada çağırarak— cevap arayabiliriz. İçine düştüğümüz hal bir kapan mı, yoksa firmadan caydığımız anda kapan da ortadan kalkacak mı, kafa yorabiliriz. Hepsinden mühimi, bütün bu hadise bize mevcut sosyopolitik hakkında ne diyor ve firma mantığıyla örgütlenmiş mevcut politik sistemle nereye kadar gidilebilir gibi sorular var.

Dilim döndüğü kadar hepsine dokunacağım.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et