Dün dedim ki mealen, performansı, performans beklentisini, bir şeyleri performansa endekslemeyi kim kaybetmiş de biz bulmuşuz? Burada işler, uzun süredir, “ne performansı kardeşim, ben o işi bizim oğlana yaptırıverdim, pekâlâ oldu” güzergâhından yol alıyor. Bir de… “Tekkeyi bekleyen çorbayı içer” güzergâhı var, unutmak olmaz. Aktüel bir misal üzerinden de görebiliriz/görüyoruz. Önce giriş. Daha önce, yeri
İmamoğlu ile Yıldırım arasında yapılan tartışma programı hakkında, videoda söyleyemediklerimi de söyleyeyim. Ama önce… Hafta sonu, “28 Şubat rezilliklerinin hepsini misliyle işlediler, işliyorlar” dedim dostlarıma, “tez zamanda ‘muhtar bile olamaz’ diye bir manşet bekliyorum.” Bugün gazete formatında dağıtılan bültenler böyle bir manşet atmadıysa şaşarım. Malum, yürütmenin başı dün, “o makama oturamaz” mealinde gürledi. Bir zaman
Süleyman “çok açık ve net” konuşmuş. Zaten malumunuz, işbu heyet hep çok açık ve net konuşur —mesele açıklık, netlik eksikliğinden kaynaklanmıyor. Mesele, açık ve net bir biçimde konuşup düşmanlık dışında bir laf edememelerinden ve… Düşmanlarının muğlak olmasından kaynaklanıyor. Yarın siz de düşman olarak ilan edilebilirsiniz mesela. “Siz” derken herhangi birini, mesela “emret Bakanım, öldür de
İmam Binali Yıldırım için dua etmiş, cemaate “âmin” dedirtmiş. AKP’ye oy veregeldiğini bildiğim birkaç kişiyle sohbet ettim. Lafı mevzua getirdim, mevzuu nasıl anladıklarını, nasıl meşrulaştırdıklarını anlamaya çalıştım. İmamın tutumunu meşrulaştırmak için fazla çabaya, cambazlığa ihtiyaçları yok gibi görünüyordu. Camiye gidenler zaten onlardı. Duaya inananlar da zaten onlardı. Yıldırım’ın kazanmasını istediklerine göre… Camiye gitmeyenlere ne oluyordu?