Çocukluğumun ilk yılları, Eskişehir’de, toprak evlerle bezeli mahallelerde geçti. Her bahar özenle kireçle badanalanan, pencerelerinde çiçekler bulundurulan evler, muhacirlerin evleri idi. Bundan altmış yıl önce, üzerinden onlarca yıl geçmiş mübadele marifetiyle birbirine temas etmek zorunda kalmış iki ayrı “kültür” arasındaki gerilimler hâlâ —bir biçimde— hissediliyordu. Bir taraf diğerini medeni olmamakla, ötekiler de berikileri gelip kendilerini