Ahmet Hakan

Malum programdan sonra “Ahmet Hakan intihar mı etti” ve/veya “neden intihar etti” soruları ortalarda dolaşıp duruyor. Bence sorular uygunsuz. Ahmet Hakan intihar filan etmiş değil/olamaz.

Çünkü…

Zaten mevta idi.

Ahmet Hakan’ın vasıfları, tercihleri ve saireden söz etmiyorum. Ahmet Hakan bir bünyenin bir organı idi ve o bünye mevta idi. Ve bünye derken de sadece Hürriyet gazetesinden ve/veya CNNTürk’ten söz etmiyorum, büsbütün bir medya örgütlenmesinden söz ediyorum.

Bugün Türkiye’de, takipçi sayısı, anlı şanlı gazetelerin gerçek tirajlarından, yüksek maliyetli televizyon kanallarının reytinglerinden daha yüksek olan İnternet fenomenleri var. Üstelik sadece ve en çok Türkiye’de değil, bütün dünyada hal böyle. Eh, bu halin hepimiz farkındayız —çoğunuz benden de çok farkında— yeni bir şey söylüyor değilim.

Ama…

İsterseniz Ahmet Hakan’ın serencamını hatırlayalım. Sahneye TGRT’de çıkmıştı ve Kanal 7’de haber sunucusu olarak görünür olmuştu. Aradaki Sabah macerasını saymazsak, yıldızı, Ertuğrul Özkök tasarımı olan Hürriyet sirkinde arzı-endam etmesiyle parladı.

Özkök’ün tasarımı akıllıca görünüyordu. Sizin, benim haber alma ihtiyacımızı karşılamak hususunda yüksek randıman sağlaması yüzünden değil, bir ticari meta olarak gazetenin, sahibine ciddi ölçüde kudret ve para kazandırması açısından bakacak olursak, akıllıca olduğunu teslim etmemiz gerekiyor. Daha akıllıcası olabilir miydi? Şüphesiz olabilirdi. Ancak muhayyel bir ideal örnek ile değil de ülkedeki rakipleri ile kıyaslanacak olursa, Hürriyet, başarılı bir sirk idi. Ahmet Hakan da o sirke değer katan bir…

Şeydi.

Birçok şeyden biri…

Dönem, Özal’ın “sonunda iki buçuk gazete kalacak” dediği dönemin az sonrasıydı. Özal bu lafı laf olsun diye etmiş değildi, eğilimler öyle gösteriyordu. Her sektörde olduğu gibi medyada da ekonomik ölçekler büyüyordu. Sabit maliyetler artıyor, değişken maliyetler düşüyordu. Tabii olarak da küçükler dökülüyor, onlardan boşalan alanları büyükler istila ediyordu —dolayısıyla büyükler daha da büyüyordu. Özkök’ün Hürriyet sirki, tam da o dönemde, direnemeyenlerin yıldızlarını toparlamakla yerini korudu.

Şimdi görünen o ki, Özal haksızmış. İki buçuk gazete bile kalmayacak.

(Özal’ın haksızlığı Özkök’ü haksız çıkarmaz, bunu da arada belirtelim. Onun işi, o dönemde uygun olanı, patronuna kazandıracak olanı yapmaktı ve o dönem şimdikinden farklıydı.)

İki buçuk gazete bile kalmadı.

Ahmet Hakan, işte o, bir vakitler yaldızlı neonlarla milyonları cezbeden ama artık çoktan mevta olmuş sirkin gösterişli bir şeyiydi.

***

Ne oldu da Özal’ın öngörüsü haksız çıktı?

Ekonomik ölçekler küçüldü. Artık, neredeyse sıfır sabit maliyetle kamuoyuna ulaşmak mümkün. Nasıl oldu da öyle oldu? Yüksek sabit maliyetli devasa platformlar sayesinde mümkün oldu. Yani bir yanda YouTube gibi devasa, ancak bütün dünyaya yaygınlaşabilirse iktisadi olabilecek platformlar hayata geçti. Öte yanda ise, o platformlar olağanüstü küçük, yerel ölçekli inisiyatifleri iktisadi —en azından mümkün— kıldı.

Eski, güzel günleri özleyenler var. Bir Hürriyet alıyordunuz, içinde Ahmet Hakan da, Serdar Turgut da vardı. Spor da, magazin de vardı. Ne arasan vardı. Palyaçolar da, aslan terbiyecileri, trapez ustaları, tuhaf yaratıklar da… Şimdi özlenen şey o “ne ararsan vardı” hali değil ama. O günleri özleyenlere sorsanız özlediklerini böyle tarif edebilirler ama esasında özlenen hal, “başkalarının ne okuduklarını bilme” halidir. Akşam işten sonra kahveye uğradığınızda, herkesin neler konuşacağını az çok bilebiliyordunuz. Hürriyet devasa bir yankı odasıydı. Her gazete, içinde bize “dünyadan bihaber değilim” deme şansı sağlayan bir yankı odasıydı.

Şimdi bunu kaybettik.

Bizim nesil bu kaybı telafi edemiyor ve eski güzel günleri özlüyor. O günler güzel değildi, Ahmet Hakan yine Ahmet Hakanlığını yapıyordu. Güzel değildi ama konforluydu. Şimdi, herkesin sözünü söyleyebildiği ortam ile kıyaslandığında… Bir defa “benim okuduğumu herkes okumuştur” lüksünü kaybettik —kimin neyi okumuş olduğundan habersiz olarak çıkıyoruz kahveye. İlaveten kalite kaybı illüzyonuyla baş edemiyoruz. Ahmet Hakan yazıyordu çünkü orada yazmayı hak etmiş olan oydu. Kararı Özkök vermişti ve herhalde bizden iyi biliyordu. Şimdi o karar verici yok. Kimi okuyacağımıza bizim karar vermemiz gerekiyor.

Filan.

Mevcut halin ciddi mahzurları var, itirazım yok. Ama mevcut hale yöneltilen itirazların büyük bölümü, bence, tamamen manasız. Çok daha demokratik bir zemindeyiz. Toplumun neredeyse tamamı, Ahmet Hakan olma hayali kurabilir artık ve birçoğu da olabilir. Biz yetişirken o tür hayaller kurmak bile müşküldü, gerçekletirmek iyice müşküldü.

***

İşin bir yanı daha var, bence üzerinde düşünülmeyi hak eden…

Ahmet Hakan, sahip olduğu vasıflarıyla 25 yıl geç doğmuş olsaydı… Kaderi nasıl olurdu?

Muhtemelen bugün anlamlı sayıda takipçisi olan bir İnternet fenomeni olurdu. Ama Hürriyet gazetesi vasıtasıyla 90’larda ulaştığı kadar geniş bir kitleye erişemezdi. Lakin bugün Hürriyet gazetesi vasıtasıyla erişiyor olduğu kitleden daha geniş bir kitleye erişiyor olurdu —nitekim hemen her gün Hürriyet’in gerçek tirajından daha çok okunduğunu tahmin ediyorum.

Yani?

Eğilim öyle gösteriyor ki, sirkler ortadan kalktıktan, sazını alanın İstiklal Caddesinde icra-i sanat eylemesi mümkün olduktan sonra, artık eskisi kadar büyük kalabalıkları bir araya getirmek hayal bile edilmemeli. Yankı odaları küçüldü. Eğer insanlar İstiklal Caddesinde gırtlağını paralayan bir genç kızın önünde çakılıp kalıyor olsalardı, yankı odalarının toplumu neredeyse atomize ettiğini söyleyebilirdik. Ama öyle olmuyor, yürüyor ve az ileride başka birinin sesini duyuyorsunuz. Yani bence yankı odaları kalmadı. En azından, kalmayacak.

İşin bir yanı daha var. Ahmet Hakan, muhtemelen, 90’larda Hürriyet gazetesinden kazandığı kadar da kazanamazdı bugün. Yani böyle bir eğilim daha var. Sirkler çok kârlı işletmelerdi. Kârlarını bilet alıp çadıra gelenlerden elde etmiyorlardı, sahip oldukları gücü bir manivela olarak kullanabiliyor olmakla elde ediyorlardı. O gücü maksimize etmek için de gösterişli şeylere ihtiyaçları vardı ve dolayısıyla onlara çok sıfırlı kontratlar teklif edebiliyorlardı.

Meselenin sadece sosyolojisi değişmedi yani, iktisadiyatı da değişti. Bir Ahmet Hakan’ın yerini çok Ahmet Hakan aldı, bir Ahmet Hakan’ın gelirini çok Ahmet Hakan, az veya çok eşit bir biçimde üleşiyor. Sınırlı sayıdaki uluslararası platformun sahipleri, daha önce hayal bile edilemeyecek servetler kazanıyor ama kendileri dışındaki herkesi az veya çok eşitlemiş oluyorlar.

Daha da değişecek gibi görünüyor.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin