Aşırı Elit Üretimi
Freddy de Boer namında bir şahıs, Turchin’in “aşırı elit üretimi” (elite overproduction) kavramının son yıllarda büyük ilgi gördüğünü tespit etmiş ve derin vukufuyla meseleye el atmış. Serbestiyet de bu nadide şahsiyetin derin fikirlerini tercüme ederek bizimle paylaşmış. İyi yapmışlar, ellerine sağlık.
Mevzu hemen bütün sektörleri alakadar etse de, derin fikirli yazarımız meselenin içerik üreticiliği ekonomisiyle ilgileniyormuş ve oldukça endişeliymiş. Kıyamam! Behemehâl gençleri uyarın —ama bunu nazikçe yapın— yaşamaya değer tek hayatın yazar, müzisyen ya da influencer oldukları bir hayat olduğu fikrinden uzaklaşsınlar. Beyimizin endişelerini giderelim.
Dedesi köyden şehre göçmüş, ebeveynleri gençken yaz aylarını köylerinde geçirmiş züppelerin, “ama olmuyor ki, köyden şehre göç ediyorsunuz, tarım üretimi zarar görüyor, şehirlerde de hayat yaşanmaz hale geliyor” minvalinde sayıklamalarını andıran bir zırvalıkla karşı karşıyayız. “Bakın burada çok para yok ama itibar var, çeşitlilik var, gelecek var ama burası hepimize yetmeyecek kadar dar, sizi nazikçe ikna etsek de köyünüzde kalsanız” kibriyle…
Sonra “Trumplar, Erdoğanlar nereden çıkıyorlar?”
Bu lafları akıl niyetine orta yere pisleyen zevat muteber “profesyonel” pozisyonundan, “siz profesyonel olamazınız, olsa olsa hobi olur sizinki” diye konuşacak. Ne demekte olduğunu idrak edemeyecek kadar budala olduğu için bu lafları yazılı hale getirmekten de imtina etmeyecek. Ve olanca budalalığı ve utanmazlığı ile o muteber pozisyonunu korumak için hamle yaptığında… Ötekiler “a, öyleymiş” deyip kendi mevzilerine —yani deBoer’in onlara uygun gördüğü mevzilere— çekilecekler.
Bach müzik yaparken, Avrupa saraylarından beslenen muhtemelen birkaç düzine “sanatçı”nın en parlağı değil idiyse, en parlaklarından biriydi. Pink Floyd müzik yaparken, dünyanın dört bir yanında on binlerce genç müzik yaptılar, hiçbiri bir takım varlıklılar tarafından finanse edilmedi. Yine de bir bölümü iyi kazandılar. Nasıl oldu? Küçük burjuva çocukları onların albümlerini satın alarak, konserlerine bilet alarak, müzisyenlere gelir sağladılar. Bach’ın ardından gelen ve sarayların birer birer tarihe karışmasıyla ekmek kapılarını kaybeden müzisyenler de, muhtemelen, deBoer gibi, “ama burası dar, daha da daralıyor, başka kapıya” diye sızlanmışlardır. Problem mi? Problem. Teşhis doğru mu? Doğru. Ama müzik yapan “profesyonellerin” sayısını sabit tutmakla çözülmedi problem —yani çözüm teklifi zırva. Nasıl çözüldü? Zenginliğin daha geniş kesimlerce paylaşımıyla.
Çözüm yine aynı yerde. Vereceksiniz herkese temel gelir. Kimisi o gelirle yetinecek, resim yapacak, müzik yapacak, yazı yazacak. Birkaç bin kişiye ulaşacak ve tatmin olacak. Onların arasından birkaçı Pink Floyd olacak, daha çok kişiye ulaşacak, ulaştığı her bir kişinin temel gelirinden gözden çıkardığı birkaç liralarla çok daha büyük gelirler elde edecek. Neticede Freddy deBoer gibilerini, sadece kendi “network”lerine dâhil olduğu için finanse etmeyi sürdüren manasız “elit” dergiler yok olacak. Freddy deBoer gibilerin kıratı da —kendilerini destekleyen o devasa kast olmadığında— açığa çıkacak.
Dünya nehrinin akış istikameti böyle. Akamıyor. Çünkü deBoer gibiler fazlasıyla güçlüler. Nehrin önüne bir baraj kuracak kadar güçlüler. Barajı yükseltiyorlar, arkasında biriken su yükseliyor. Sonra Trump gibi biri geliyor, de Boer gibilere karşı birikmiş öfkeyle malı götürüyor.
Meselemiz bu ve biz, “ama Trump göçmen karşıtı” filan diye geveliyoruz. Bir paralel evren olsa ve o evrende deBoer gibiler, bu akıllarla ve bu ahlaksızlıkla, mesela “göçmenler medeniyetin en önemli kazanımlarını tahrip ediyor, kadınlara kötü davranıyor” filan gibi argümanlarla göçmen karşıtlığı yapsa, sizi temin ederim ki, o paralel evreninin Trump’ı, “Amerika’yı büyük yapan göçmenlerdir, hepimiz göçmenlerin torunlarıyız” türünden propagandalar yapacaktı. Tarafları bölen fikirler veya söylemler değil.
Taraflardan biri hakkını veremedikleri imtiyazlarını korumaktan başka hiçbir kaygısı olmayan bir güruh —ve çok güçlüler. Diğeri ise o imtiyazlara göz koymuş, “bu imtiyazı hak etmek için okuman lazım” dendiği için okumuş, önüne konan her engeli aşmış kalabalıklar. Şimdi deniyor ki onlara, “burası dar, sen yine babanın kaderine razı ol, öyle daha çok kazanırsın.” Artık bu anlaşmaya razı gelmeyenler, Trumpları, Erdoğanları koçbaşı olarak kullanıp o barajı delmeye, beceremiyorlarsa deBoerlerin canını yakmaya çalışıyorlar.
Tarihin nehri, öyle veya böyle o barajı yıkacak. Mesele şu ki, baraj yükseldikçe, yıkıldığında meydana gelecek tahribat da büyüyor.