Değerler ve Siyaset
Çığ kurtarma ekipleri çığ altında kalıyor, uçak pistten çıkıyor, şahsı depremden kurtulanları hastanede ziyaret edip memnuniyetlerine şahit oluyor… İdlib’deki manasız oyunda vites büyütülürken dış politika aksının hasarını onarmak için Ukrayna’da kurulan çadır tiyatrosundan medet umuluyor… Arada Kiğılı’ya dediğini yedirmek ihmal edilmese de gevşemiş oldukları artık gizlenemeyen cıvataları sıkmakta acaba bekçilerin elinin güçlendirilmesi işe yarar mı diye hayaller kuruluyor…
Ben yine de müsaadenizle Pandemic’ten söz edeceğim. Ama —okursanız göreceksiniz— sebebi var.
Malumunuz ABD’de son dönemde Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasındaki esas muharebe meydanı sağlık sistemiydi. Obamacare denen nebatın ikide bir önümüze düşmesinden biliyorum mevzuun buralarda döndüğünü ama tarafların pozisyonlarını ve malzemelerini anladığımı da söyleyemem. Dolayısıyla çok da emin olmadan diyebilirim ki, Pandemic, tam da bu muharebe meydanı için düşünülmüş bir dizi gibi görünüyor. Yani dizinin, muhalif kanadın muhalefet yapma aracı olduğunda şüphe yok da, malzemenin eski tartışmaların muhtevasıyla bağlantısını kurabilecek durumda değilim.
İzlemeyi nihayet bitirdiğim dizinin muhalefetin işi olduğu kesin. Çünkü ikide bir “Trump yönetimi şu fonu kestiği için şu çocuklar aşılanamıyor”, “Cumhuriyetçiler engellediği için zorlayıcı kanunlar çıkmıyor, aşılanma oranları düşüyor, kızamık hortladı”, “Trump yönetimi filanca fonları kırptığından şu kadar taşra hastanesi kapandı, şu kadarı da kapanacak” türünden, doğrudan mesajlar var dizide.
Mesela dün sözünü ettiğim Oklahoma’nın Waurika kasabasında, Holy Gorackle’ın tek hekim olarak çalıştığı hastane, kapanma durumunda kalıyor. Plebisit yapılıyor ve ahali —ABD standartlarına kıyasla pek yoksul görünen ahali— yüzde bir ilave vergiye rıza gösteriyor da hastane o vergi sayesinde operasyonlarını bir süre daha sürdürebilme şansı buluyor. Doğru anladıysam Waurika’nın bağlı olduğu Jeferson County, neredeyse tamamen Cumhuriyetçi. Waurika’da biraz daha az güçlüler ama yine de Cumhuriyetçilerin ağırlığı yüksek. Üstelik de 2000’den bu yana sürekli yükseliyor. Ve Trump yönetimi, aha işte bu ahalinin sağlık ihtiyaçları için elzem görünen tesisi iplemiyor —yüzlerce başkası gibi… Hani popülizm filan deniyor ya…
Neyse, geçelim bu popülizm zırvalıklarını. Diziye dönelim. Elimde kâfi malumat olmadan spekülasyonumu yapayım. Öyle anlaşılıyor ki birileri, sağlık sisteminin mevcut halleri üzerinden ve Trump yönetiminin sağlık politikası üzerinden muhalefet yapmaya karar veriyor. Bunu bir dizi marifetiyle yapmaya da niyetleniyorlar.
Sonra?
İşte dün sözünü ettiğim dindar insanları sahneye çıkarıyorlar. (Bu arada dün yazarken aklımdan geçmişti, Hindistan’daki doktor da garanti dindar bir Hindu’dur diye ama henüz oraları seyretmemiştim, söz etmedim. Son bölümde onun da ne kadar dindar olduğunu, dindarlığı sayesinde elverişsiz çalışma şartlarına katlandığını öğrendik.) Bana öyle geldi ki, ABD’de bu diziyi akıl eden muhalifler, aynı zamanda “sizin değerlerinizle bir derdimiz yok, hatta onları çok saygıdeğer buluyoruz, gelin siz şu Trump’ın arkasındaki desteğinizi çekin” demeye çalışıyorlar. Bu arada da siyaset meydanını değerler arasındaki bir ringe çevirmeye pek hevesli olan muhaliflere de “bakın sizin aşağıladığınız değerler, bu insanların son derece saygıdeğer işler yapmasına mani değil” demiş oluyorlar.
Eğer yanılmıyorsam, spekülasyonum bir gerçekliğe tekabül ediyorsa, diziye dair bütün tercihler böyle bir akıl yürütmenin neticesiyse… Diziyi yapanlar muratlarına erebilirler mi? Bilmem. Ama mesele muratlarına erip ermemesinden çok ve ondan önce, böyle bir niyete sahip olmaları ve böyle bir strateji üretmiş olmaları. Eğer iş görmezse, rafine edilip yola devam edilir.
Bence, akıllıca.
***
Beni bilen bilir, Ankara Fen Lisesi ve ODTÜ Endüstri Mühendisliği mezunlarının platformlarında, yıllarca, “bırakın kardeşim insanların değerleri üzerinden tartışmayı, sıkıntı başka yerde” demeye çalıştım. Dolayısıyla Pandemic’i yapanların yukarıda sözünü ettiğim türden bir stratejileri sahiden varsa, bana akıllıca görünmesi şaşırtıcı değil.
Toparlamaya çalışayım.
Bir defa, diziler gibi platformlar da, esasen, politik muharebe meydanlarıdır. Her şey politik, her yer politik mücadele alanı. Her şeyi politikleştirmeye çalışan, her şeyin zaten politik olduğunun farkında olan, bunu en azından hisseden bir heyete karşı, “şu işleri şu uzmanlara havale edelim, biz Salıdan Salıya ‘olabilir mi böyle bir şey ya’ diyelim, işimizi bitirmiş olalım” diyenlerin, politik mücadeleyi grup toplantı salonlarına sıkıştıranların kazanma şansı yok. Eğer mücadele böyle mücadele eden iki taraf arasında yürüyorsa, kazananı tarafların değerleri tayin etmez. Kaybeden tarafın da ahaliyi suçlamaya, “ama bizim değerlerimizi takdir etmiyorlar” demeye hakları olmaz.
İkincisi, değerler değiştirilmesi güç, dışarıdan müdahalelere dirençli şeyler olsalar da, zannedildiği kadar müessir şeyler değil. Daha doğrusu, bir değerler kümesine saygı gösterenlerin hepsi ve her durumda aynı programa destek verecekler, rıza gösterecekler diye bir kural yok. Daha önce birkaç defa verdiğim misali tekrarlayacak olursam, milliyetçilik mesela “Eurovision’da rezil olup duruyoruz, katılmayalım” demeye de, “Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olana kadar devam” demeye de altlık olabilir. Siyaset insanların değerlerini biçimlendirme alanı değil, belirli programları hayata geçirme alanı. Dindar bir Müslüman kadın, pekâlâ, New York’ta Cuma namazlarını kaçırmamaya özen gösterirken, aynı zamanda camide cep telefonunda günlük programını güncelleyebilir. Başka Müslümanlar ise bunu yadırgayabilir.
Türkiye’nin meselesi bazı genç kızlarının başlarının örtülü, başkalarının ise mini etekli olması değil. Çığ altında kalanları kurtarabilecek kapasitesi olduğu halde, kurtarma ekibinin da çığ altında kalmasına katlanmak zorunda kalması. Yaşadıklarımızın hiçbiri yeni şeyler değil. 2002’de siyasi iktidar el değiştirdikten sonra ortaya çıkmış problemler değil. Türkiye’de devlet hep acizdi. Sadece güçsüzlere karşı güçlüydü. Hep hem beceriksiz, hem nobran, hem zorbaydı. Evet, bugün eski günleri de özletecek kadar aciz, nobran ve zorba. Ama aradaki fark bir mahiyet farkı değil, bir derece farkı.
Kıymetini bilenler için, devletin bu heyetin elinde bu kadar çürümesinde müthiş fırsatlar saklı. Kıymetini bilebilecek olan var mı? Ufukta görünmüyor.