Nişanyan’ın seçim sebebiyle Pazartesi gününe ertelediği Pazar sohbetine katılan bir genç, Kılıçdaroğlu’nun kazandığı durumda NATO’nun Türkiye’yi Rusya’ya karşı savaşa sokacağını ciddi ciddi, Pentagon’daki Stratejik Planlama Toplantısından çıkıp da sohbete katılmış gibi anlatmaya başladı. Birkaç dakika sonra devrelerim yandı, videoyu kapattım. Derken, aklına ve namusuna kefil olacağım, benden bir hayli genç bir profesör okuldaşım, Kılıçdaroğlu’nın filanca
İşitmişsinizdir, dün gece Kadıköy’de Fenerbahçe taraftarı tribünlerden koro halinde “Vladimir Putin” diye tezahürat yaptı. Beklenebileceği gibi kıyamet koptu. Sosyal medyada Fenerbahçeliliğinden utandığını açıklayanlar gördük. Rakip takımların taraftarları Fenerbahçe’nin bugüne kadar sergilediği rezillikleri sıralayıp dün gece yaşananları “hepsinden daha rezil bir hadise” olarak niteledi. Nihayet bugün Fenerbahçe kulübü resmi bir açıklamayla “ama kulübümüzü bağlamaz” dedi. Ve
YouTube önüme bir İlber Ortaylı videosu getirdi. Murat Bardakçı ile yaptıkları zevzek muhabbetlerden bir kesit. Baktım, süresi iki dakika kadar. Celal Şengör de olsaydı, tahammül kapasitem iki dakikaya elvermezdi ama bu şartlarda… Hmm, katlanılabilir. Plajda İstanbul hanımefendilerinden biri bir diğerinin sandığını karıştırmış galiba. Öteki de “kerimesi olduğunuz hanımefendi görse dilhun olurdu” filan diyerek… Ah nereye
NYT’de Ezra Klein, Timothy Snyder ‘la bir söyleşi yapmış. Üzerine konuşulacak çok malzeme var da, şimdilik Snyder’in “geçerken” sorduğu bir sorunun kışkırttığı şeyler üzerine konuşalım. Sormuş, “günümüzü 1970’ten veya 1950’den veya 1890’dan farklı kılan ne” diye. Kendi cevabına göre, insanlar artık bugünkünden farklı gelecekler hayal etme kabiliyetine sahip görünmüyorlarmış. Enteresan bir tespit. Doğru bir tespit
Önceki gün sözünü ettiğim manada takozlara, takozları yerleştirenlere, onları yerlerinden edenlere odaklanıldığında görül(e)meyen çok şey oluyor dünyada. Celal aradı ve Oksijen’de yer alan bir NYT haberi çevirisinden söz etti. O sayıları da verdi ama sayıları aklımda tutmam müşkül —zaten de değişip duruyordur. Mevzu şu: Aribnb sistemi üzerinden, dünyanın dört bir tarafından on binlerce insan Ukrayna’da
Aracınızla rampayı çıkarken durmanız gerekti. İndiniz, tekerleklerin önüne ve arkasına takozlar yerleştirdiniz. Birisi geldi ve arkadaki takozları (çizimdeki B takozunu) çekti, araç geriye doğru kaymaya başladı. Soru şu: Araç neden kayıyor? Rampanın eğimi yüzünden mi, yoksa takoz çekildiğinden mi? Eğer takoz çekildiğinden kayıyorsa, öndeki takoz (şekildeki A takozu) çekilse öne doğru kayması gerekirdi. Ama öyle
Ukrayna ve Ukraynalılar için üzülüyorum. Bir adım daha atarak diyebilirim ki, Ukrayna’nın emperyalizmin kurbanı olduğunu düşünüyorum. Bir antiemperyalist olarak, Ukrayna’nın düşürüldüğü hale öfkeleniyorum. Dün videoda dedim ki, “bu vatanseverliktir” demekle “vatanseverlik budur” demek aynı şey değil. Benzer şekilde “bu antiemperyalizmdir” ifadesi “antiemperyalizm budur” ifadesinden çok farklı. “Antiemperyalizm budur” der duruma düşmekten ürküyorum ama çiğ bir
Birinci Dünya Savaşı sonunda Almanya’nın aşağılandığı anlaşma Compiegne ormanında bir vagonda imzalanmış, bahse konu olan vagon daha sonra müzeye kaldırılmıştı. Hitler Fransa’nın sırtını yere getirdiğinde, aynı vagonu müzeden çıkarttırmış, 11 Kasım 1918’te bulunduğu yere taşıtmış, Fransa’nın teslim anlaşmasını o vagonda imzalatmıştı. Sembolizmse sembolizm. Ukrayna’nın Moskova yörüngesinden çıkıp Batı nebulasına karışma iradesi yeni bir şey değil
Amin Maalouf’un Uygarlıkların Batışı’nı okudum, ciltlerle yazılacak mevzu çıktı. Şu gelir ve servet dağılımı hakkında —daha doğrusu eşitsizlik denen şey ile dünyanın mevcut halinin ilişkisi hakkında— da yazmak istiyorum, Işık’ın yardımıyla bir hayli malzeme birikti. Ama gündem, malum. Esasında Amin Maalouf’tan çok uzaklaşmak zorunda da değiliz. İçinde yaşadığımız coğrafyanın, kültür ikliminin son yüzyılda yaşadıklarını iç
Çığ kurtarma ekipleri çığ altında kalıyor, uçak pistten çıkıyor, şahsı depremden kurtulanları hastanede ziyaret edip memnuniyetlerine şahit oluyor… İdlib’deki manasız oyunda vites büyütülürken dış politika aksının hasarını onarmak için Ukrayna’da kurulan çadır tiyatrosundan medet umuluyor… Arada Kiğılı’ya dediğini yedirmek ihmal edilmese de gevşemiş oldukları artık gizlenemeyen cıvataları sıkmakta acaba bekçilerin elinin güçlendirilmesi işe yarar mı