Elitler ve Karşıtları
Birgün’de Semra Kardeşoğlu, Mert Moral’le bir söyleşi yapmış. Elit karşıtlığı varmış. AKP onu kullanarak iktidara gelmiş. Kendisi elit olmuş. Elit karşıtları şimdi CHP seçmeniymiş. Zaten dünyada da böyleymiş galiba. Ama bu hal —nedense— literatüre de aykırıymış.
Neyse, siz benim özetime itibar etmeyin, okuyun.
Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey Eski Zamanlarda istanbul Hayatını anlatırken iddia ediyor ki, Ruslar’ın Akdeniz’e donanma göndereceklerini Fransızlar İstanbul’a haber vermişler. “Hadi lan ordan” demiş Osmanlı’nın devlet adamları, “donanma Akdeniz’e uçup da mı gelecek?” Coğrafyadan habersiz zevat, çeteleşerek devlet kadrolarına oturunca…
Aynı kaynaktaki iddiaya göre, 1828 yenilgisinden sonra Edirne’deki Osmanlı temsilcileri, aynı coğrafya bilmezlik yüzünden, Rusların haritada gösterdikleri mevkileri değerlendirebilmek için Fransa ve Avusturya elçilklerinden yardım almışlar. Bir milyon altını yüz bin altın zannettikleri için tazminat maddesini onaylamışlar. Filan. Doğru mudur? Bilemem. Mümkün müdür? Pekâlâ mümkün.
İşaret etmek istediğim husus şu: Eğer elitler vazifelerini bihakkın yerine getiriyorlarsa, ortada elit karşıtlığı diye bir şey olmaz. İlave olarak kendi çocuklarının da uyduğu takdirde o makama gelebileceği kurallar belirli ise ve o kurallara uyuluyorsa… Mesele elit karşıtlığı değil yani, elitliğin bir çetenin tekeline geçmesi ama esas mesele elitlerinin işini yapmaması veya yapamaması.
Mert Moral diyor ki mesela, “demokrasi uzlaşı rejimidir”. Ekstrem bir misal vereyim, Ayasofya’nın ibadete açılmasını talep edenlerle uzlaşmaya teşebbüs edildi de, ben mi hatırlamıyorum? Ayasofya hakkında farklı tasavvurları olan insanlarla herhangi bir müzakere vaki oldu mu? Elitler vardı. “Ayasofya müzedir, müze kalacak” dediler. “Peki, neden” dendiğinde zımnen verilen cevap, “ama biz de Avrupalılar gibi olacak, onlar gibi yaşayacağız, bütün dünyada saygı göreceğiz” diye özetlenebilecek bir vaad idi.
İddia ediyorum, eğer vaadler gerçekleşmiş olsaydı, kimse Ayasofya’nın statüsüyle uğraşmayacaktı. Gerçekleşmedi. Vaadlerin gerçekleşmemiş olması kendi başına bir problem. Ama dünyayı —ve Türkiye’yi— ırgalayan sadece ve özellikle vaadlerin gerçekleşmemesi değil. Daha adice işler yapıldı. Vaadlerde bulunup elit statüsünü ele geçirmiş sonra da vaadlerini gerçekleştirememiş olanlar, “bakın şöyle varsaymıştık, ama şu oldu” filan diye açıklama geliştirme ve/veya kendi varsayımlarını gözden geçirme ihtiyacı hissetmediler. “Ulan ne biçimsiz insanlarsınız, hep sizin yüzünüzden oldu” diyerek ahaliyi sanık sandalyesine oturttular.
Mesele elit karşıtlığı filan değil. Mesele kendi kabahatini hâlâ ve ısrarla ahaliye fatura etme, kendi varsayımlarını gözden geçirmemekte ısrar etme hali. Durumu anlamak için uygun olduğundan Ayasofya misalini seçtim. Yarın seçim olacak olsa, AKP çıkıp —başka şeylerin yanında— “ama Ayasofya’yı ibadete açtık” diyecek. Vaadlerinin arasında bu var mıydı? Zımnen vardı. Ama AKP’ye oy vermiş olanların pek küçük bir azınlığı için bir mana taşıyordu. AKP’ye oy vermiş olanların yüzde doksanı için Ayasofya’nın statüsü diye bir mesele yoktu.
Ama…
Eğer muhalifleri Ayasofya’nın statüsünün ahalinin ciddi meselelerinden biri olduğu varsayımını sürdürürse, ahali diyecek ki kabaca, “AKP vaadini gerçekleştirmiş”. Yani “AKP’ye oy verenler muhafazakarlar, elit karşıtları, o halde Ayasofya’nın ibadete açılmasını talep etmişlerdir” denip durursa, böyle davranmaya devam edilirse, AKP, vaadlerini gerçekleştiren bir özne olarak algılanacak.
Sonra…
Bir sonraki —Mert Moral okuyarak, ona referans vererek unvan kazanmış olan— profesör elit karşıtlığı gibi kavramlaştırmalar üzerinden… Başka masallar anlatıp duracak.
Demokrasi uzlaşı rejimidir. Şimdi öyle olmadı, hep öyleydi. Uzlaşı olmasa da demokrasi olabilir ama uzlaşı arayışı olmazsa, uzlaşıya ihtiyaç duyulmazsa, demokrasi olmaz. Memlekete vaziyet ettikleri onca süre boyunca kendilerini andırmayan kimseyle uzlaşı aramamış olanların şimdi demokrasinin uzlaşı rejimi olduğunu hatırlamaları iyi bir şey olabilirdi. Bir nevi iyileşme hali… Ama görüyoruz ki, mesele “biz uzlaşı arıyoruz” türünden bir hatırlatma değil, “siz uzlaşmazsınız” türünden bir yargılama. Nerede uzlaşmamız, uzlaşma aranıp durduktan sonra hangi durağa varmamız gerektiği konusunda zerre kadar şüphe duymayanların, bütün bu zırvaları sıraladıktan sonra “ama ben elitim, seninki de elit karşıtlığı” demesi komik oluyor.
Daha doğrusu, komik olabilirdi. Ama işbu zevat komik bile olamıyorlar.