Hepsi Netenyahu Yüzündenmiş
Fatih Altaylı, yaşanan trajedilerin mesulünü bulmuş, Netenyahu imiş. Her yüzyılın kasapları olurmuş, 21. Yüzyılın kasabı da Netenyahu imiş. Yani? O olmasaymış, her şey ne kadar güzel olacakmış diye düşünebiliriz. Miloseviç olmasa Bosna trajedisi, Hitler olmasa dünya savaşı filan olmayacaktı yani.
Öte tarafta da, başka kimse kalmasa bir başına memleketin vicdan ihtiyacını karşılayabilecek vicdan jeneratörümüz Ümit Kıvanç da Willy Brandt’ı özlemiş. Eskiden, dünyaya “solcular” vaziyet ederken ne iyiymiş diye düşünebilirsiniz yani. Şimdiki solcular —şimdiki her şey gibi— bozulduklarından… Ondan oluyor bütün bu vicdanın kaldırmayacağı işler.
Filan.
İnsanlık tarihi boyunca, yani yüz küsur bin yıl boyunca, yüz yirmi milyar civarında insan yavrusu doğduğu tahmin ediliyor. Ama onların önemli bir bölümü, belki yarısı, bir yaşına gelmeden öldü. Yer küre hiçbir tarihte bu kadar çok sayıda insan barındırmadığı gibi, hiçbir tarihte medyan yaş bugünkünün yanına bile yaklaşmıyordu. Bütün o tarih boyunca, insanlık kendi içinde sayısız insan kasabı çıkardı. Willy Brandt diz çöküp Nazi zulmünü kabul ederken de, dünyanın dört bir yanında —bazıları fena halde “solcu” olan, kendilerine solcu diyen, başkalarınca solcu kabul edilen— kasap, ulu, yüce davalar uğruna insanları, başka insanları öldürmeye sevk ediyordu.
Yani?
Dünya hiçbir vakit cennet değildi, muhtemelen hiç olmayacak da… Ama dünyayı cennet yapmaya kalkanlar olmazsa, pekâlâ, yaşanabilir bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın bir vakitler cennet gibi olduğu yalanı bu kadar pervasızca ortalığa pislenmese, dünyanın cennet olabileceği zannı da bu kadar yaygınlıkla kabul edilemeyecek.
Her taşın altından çıkan Harari’nin bu taşın altından çıkmaması elbette beklenemezdi. Ailesi, Hamas dehşetini birinci elde yaşayan kibutzlarda yaşıyormuş. 99 yaşındaki amcası ve 89 yaşındaki eşi… Bildiniz işte, Nazi zulmünde dolaplarda ve mahzenlerde saklandıktan sonra, şimdi de Hamas zulmünde benzer şeyler yaşamak zorunda kalmışlar. Nasıl endişelenmiştir Harari! İçim acıdı. Ümit Kıvanç’ın da o engin vicdanıyla tespit ettiği gibi, dünyanın pek çok yerinde değer yaratan bu halkın da bir yurdu olmaması… Olacak şey mi!
Ulan niye size zulümler edip durmuş olanların ortasında, mesela Alsace-Lorraine’de bir yurt talep etmediniz de, konuyla hiç alakası olmayanların ortasına, onları ite kaka bir yurt inşa etmeye kalkıyorsunuz diyemez miyiz? Diyemeyiz. Filistin’in vaat edilmiş topraklar olması filan masal, hepimiz biliyoruz. O topraklarda ikamet ediyordu olanlar yenilmişti, zayıftı. Mesele buydu. Avrupalılardan dayak yiyip durmuş olan Yahudilerin dövebileceği kadar zayıf idiler. Her zaman ve her yerde mesele güçten ibarettir. Güçlünün değil de haklının kazanacağı bir dünya masalı anlatan herkes, dünyada yaşanan zırvalıkların suç ortaklarındandır. Nokta. Dünyanın problemlerinin çözümü değilse de geriletilmesi, ancak zayıf olanın güçlendirilmesiyle mümkün olur.
Harari gibi adamlar, yani âleme akıllar vermek konusunda kendilerini yetkilendirmiş ahlaksızlar, bilmem kaç yıl önce dünyanın bambaşka bir yerinde dedelerinin yaşamış olduğu haksızlıkları, bugün başkalarına yapmalarının gerekçesi olarak anlatmaya kalkabilirler. Sorulması gereken soru, bence, bu ahlaksız budalaların kendilerinden başka herkesi aptal zannetme gücünü ve imkânını nereden bulduklarından ibaret. İlkokulda okuduğu “Araplar bizi arkamızdan vurdu” geyiklerine inanmış, ilkokul bilgisiyle âlemin şifresini çözdüğünden şüphe edemeyecek kadar budala, Arap düşmanlığıyla gözü dönmüş güruhun “oh olsun” demesi, Netenyahu gibilerin “bu, ışık ile karanlığın mücadelesidir” zırvalarının peşinden gitmesi, sonra da başka herkesi aptal yerine koyması nasıl mümkün oluyor? Nasıl oluyor da Netenyahu daha yeni yetmeyken zaten kördüğüm olmuş bir problemi Netenyahu ile açıklamak, Willy Brandt filan hatırlatıp “ah solcuları dinleselerdi” masalları anlatmak mümkün oluyor? Öte yanda, “ah Osmanlı barışında halklar kardeş kardeş yaşarken” filan gibi zırvalar nasıl oluyor da bu kadar fütursuzca dile getirilebiliyor?
Nasıl oluyor da oluyor?
Kimsiniz yahu siz? Yalan olduğunu üçüncü sınıf öğrencisinin bile idrak edebileceği zırvalara, uzak tarihe lüzum yok yakın tarihte bile defalarca yanlışlanmış zırvalara inanmışsanız sahiden… Nasıl oluyor da sesiniz bu kadar gür çıkabiliyor? Yok, inanmamışsanız, inanmıyorsanız, şu ölçekte trajediler karşısında bile nasıl oluyor da yırtık dondan fırlar gibi… Etrafa —otobüsten ahalinin üstüne çay paketi fırlatan Erdoğan edasıyla— akıl, bilgi, vicdan fırlatıp durma gücünü nereden buluyorsunuz? Kapayın ulan lağım kokan ağızlarınızı… Ahlaksız ahmaklar sürüsü!
***
On gündür İsrail’in güneyinde ve Gazze’de yaşananları “nasıl oluyor da oluyor böyle şeyler” diye anlatan kimseye itibar etmeyin. Hele “benim aklımla iş yapılsaydı, asla olmazdı” diye ima edenlere hiç itibar etmeyin. Biz insanlar, yeryüzüne gelmiş yüz yirmi milyar kadar insanın yetişkin yaşlara kadar yaşamış muhtemelen otuz, kırk milyarı, hep, bu tür işlerin her an olabileceği bir dünyada yaşadık. Çok daha büyük rezilliklere şahit olmak zorunda kaldık.
On gündür olup biteni önemsizleştirmeye çalışıyor değilim. Ama sanki ilk defa oluyormuş gibi yapmanın da manası yok. Sanki bütün suçlu Netehyahu imiş, Hamas imiş, masum Yahudilere düşmanlık eden Arapların medeniyetsizliğiymiş, İsraillilerin hoyratlığıymış, Avrupa’da Yahudilere zulmedenlermiş filan gibi davranmakla, bir özneyi sanık sandalyesine oturtup ruhumuzu serinletmekle çözülemeyecek problemlerle karşı karşıyayız. Rusya ile Ukrayna hiç çözülmeyecekmiş gibi görünen bir düğümün etrafında tehlikeli bir dansı aylardır sürdürüyor. Azerbaycan’ın kazandıklarından cesaretlenip koridor açmak için Ermenistan’a saldırması konuşuluyor. Karadağ diken üstünde. Suriye’de, Irak’ta yaşananları zaten kanıksadık. Üstelik İsrail’e son Hamas saldırısı olmadan önce de bölge sulh ve sükûn bölgesi değildi, Gazzeliler huzur içinde yaşıyor değillerdi.
Dünyada türlü çeşitli rezillikler olup dururken, birden, Batılıların şımarık yavrusu İsrail’in ayağına taş değince dünya yıkılmış gibi yapılabilmesiyle, İsrail devleti denen terör örgütünün dünyayı ayağa kaldırabilmesiyle, dünya sanki Harari’nin amcası ve eşi dolaba saklanmak zorunda kalmasaydı cennetti gibi yapılabilmesiyle gün yüzüne çıkan bir gerçek var. Bir “eski düzen” yıkılıyor. Dikişlerinin her yerinden atıp durmasıyla eskimişliği zaten aşikâr olan bir düzen, bir gün daha sürebilmek için Guardian’ın karikatüristini işten atmak zorunda kalmasını filan gerektiriyor.
Modern dünyanın sonu geldi. Altaylıların, Kıvançların, Hararilerin, Bidenların, The Guardian editörlerinin ve sayısız benzerlerinin —mesela benim— sözlerini pek kıymetli zannetmelerini sağlayan ne varsa, ayağımızın altından kayıyor. Herkesin cehaleti, cehaletine rağmen kibri, saklanamayacak kadar afişe oluyor. Kalp parayla metelik etmeyecek akıllar, o akıllarla mevki korunamayınca arkasına saklanılan vicdanlar bugün karşı karşıya olduğumuz meydan okumaya uygun karşılıkları üretmek konusunda fevkalade manasız.
Ve devletler de…
Sadece İsrail devleti değil terörist olan ve iflas eden. Bölgemizdeki bütün devletler mevcudiyetlerini zaten dehşet pompalayarak sürdürebiliyorlardı hanidir. Şimdi bir defa daha aşikâr oldu ki, Avrupa devletleri, ABD filan da son derece yetersiz, ancak terör estirerek ayakta kalabilecek kadar derme çatma kurumlar halindeler. Biz, insanlar, daha çoğumuzun eğitim almasını, sosyal sermayenin görülmemiş ölçüde gelişmesini, bebek ölümlerinin geriletilmesini, sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılmasını, bugünkü ile kıyaslanmayacak kadar karanlık bir dönemden çıkmamızı, bu devletlere borçluyuz. Ama artık eskidiler. Kendi yarattıkları problemleri çözebilecek kapasitede değiller.
Başka bir dünya inşa etmek zorundayız.