İçimi Dökmek

Daha önce başka vesilelerle söz etmiştim, Denizli’de tribünleri sahadan ayıran tel örgüler kaldırıldıktan sonra sahaya tecavüz yaşanmamıştı. Bu da Denizli seyircisinin olgunluğu olarak övülmüştü. Bense “her yerden kaldırın tel örgüleri, herkes Denizli seyircisi gibi davranacak” demiştim.
(Bir daha belirtmeden geçemeyeceğim. “İşte Türk futbol seyircisi, bizim kültürümüz, bizim insanımız bu” minvalinde geveleyenler, tel örgülerin kaldırılmasından sonra “vay, yanılmışız” demediler, bize sövmek —ezberlerini tekrarlamak— için başka misallere yöneldiler.)
İddiamın temeli, insan davranışları hakkındaki gözlemlerime yaslanıyordu.
Gözlemlerim?
Her insan gibi ben de her gün sayısız şey gözlemliyoruz. Bir yığın olguya şahitlik ediyoruz. Aralarından sadece bazıları “kendisinden netice çıkarılabilir” kategorisine giriyor. Hangileri? Zannediyorum Milgram deneyleri —o deneyler hakkındaki bilgim— olmasaydı, “kaldırın tel örgüleri, hiçbir sahaya tecavüz olmayacak” dememe sebep olan gözlemlerim de kaybolup gidenler arasında yer alacaklardı. Ama o deneylerin muhtelif varyantlarından birinde, deneğin elektrik şoku verdiğini zannettiği insana fiziksel yakınlığı arttıkça otoriteye itaat —başkasına zarar verme— potansiyeli düşüyordu. Öyle hatırlıyorum.
Deneylerin bir başka varyantında, denekler bir yerine iki otorite tarafından yönlendiriliyorlardı ve eğer iki otorite ihtilafa düşerse, deneğin başka bir insana zarar verme potansiyeli de ciddi oranda düşüyordu. Dolayısıyla otoritenin parçalanmasının, deneklere ahlak eğitimi vermekten daha müessir olduğu neticesini çıkarmak kolay. Ben de öyle yaptım.
Deneylerin daha da başka bir varyantında “yahu değer mi, öğrenmiyor işte, insana bu kadar eziyet edilir mi” diyen deneklere “bilimin ilerlemesi için” dendiğinde, deneğin direnci kırılıyor, kendisine yakıştıramadığı işi yapmayı sürdürüyordu.
İhtilafın ne kadar kıymetli olduğunu, büyük anlatıların ne kadar yıkıcı olabileceğini, Milgram deneyleri hakkında bir yığın şey okumadan önce de gözlemiş olmayım. Başka kimsede olmasa, kendimde gözlemiş olmalıyım. Herhangi bir iddianın aksine bir şey duymadığımda zihnimin nasıl konfordan yana tercih yaptığını, nasıl kolaylıkla iddiayı kabul etmeye teşne olduğumu… Bir büyük hedefe konsantre olduğumda benimki de dâhil her bir insanın hayatının ne kadar ufaldığını… Bütün bunları gözlemiş ve yaşamış olsam da, o kırık dökük gözlem ve tecrübeler, zannediyorum, Milgram deneyleri olmasaydı, ete kemiğe bürünmeyeceklerdi. Hikâye mühim.
Öte yandan… Demek ki bir yerlerde birileri başka deneyler akıl etmiş ve yapmış olsalar, benim onlardan haberim olsa, şimdi iz bırakmadan geçip giden nice gözlemim de bir değer kazanacak. Kazanmadı, kazanmıyor. Demek ki şimdi olduğumdan bambaşka bir insan olacaktım, ol(a)madım.
Öyle işte… İçimi dökmek geldi içimden.