Maradona ve Messi

Onur Salman demiş ki,

“…70’ler 80’ler 90’lar deyince dudaklarımız titriyor, Bizimkiler‘in müziğini duymak bile göz pınarlarında hareketliliğe neden oluyor, Huysuz Virjin’in vefatı kalbimize dokunuyor, Kocaelispor’un TFF 2. Lig’e yükselmesi, Leeds United’ın 16 yıl sonra İngiltere Premier Ligi’ne çıkması dudak kaslarımızda olumlu etki yaratıyor. Velhasılıkelam mazi sürekli kalbimizde bir yara.

“Tarihin en iyi futbolcularından ikisini aynı anda izleme şansına sahip oluyoruz. Bir taraftan Messi, diğer taraftan Cristano Ronaldo sahaya çıkıyor. Kırılmadık rekor, yapılmadık hareket, erişilmedik fiziksel sınır bırakmıyorlar.

“Ama gönlümüzdeki Maradona hanedanlığına son verebilecek, geçmişin izlerinin üstüne toz örtecek bir seviyeye bir türlü çıkamıyorlar. El Diego’nun omuzlarından yukarı uzanan ‘Tanrının Eli’ni, zıplayarak neredeyse uzaya çıkan Ronaldo tutamıyor, aynısının tıpkısını atmış olsa da Messi’nin golü kalbimizde bir Maradona replikasından öteye gidemiyor.”

Bir.

Biz Maradona’nın peşinden mecnunlar gibi savrulurken, “ah siz biçare gençler, Pele’yi görmeliydiniz” diyenler eksik değildi. Şimdi Messi’nin karşısına Maradona’yı bir başına oturtur, Pele’nin adını bile anmaya ihtiyaç duymazken bunu eğer birisinin kulağını çekeceğinden korkmadan yapabiliyorsa… Pele’yi seyretmiş olanlar öldüler veya artık seslerini duyuramayacak kadar seyreldiler de o sayede yapabiliyor Onur Salman. Bana kıyasla çok genç görünüyor, dolayısıyla Di Stefano, Garrincha, Puşkaş terörlerine hiç maruz kalmamış da olabilir.

Yani? Bizimkiler’in müziğini duyduğunda göz pınarları hiç hareketlenmeyen milyonlarca kişi var. İnsanın kendi göz pınarlarındaki hareketliliği genellemesinde bir tuhaflık yok ama yine de genel bir hal değil o hareketlenme. Siz genelleyebiliyorsunuz diye genel olmuyor. Sadece siz genelleyebilmiş oluyorsunuz. Mevzu sizde geçiyor yani, sizin göz pınarlarınızda…

İki.

Bu hikâyede genel ve evrensel olan biricik şey, öyle anlaşılıyor ki, hikâyenin kendisinin genel ve evrensel olması. Yani sizin babalarınız da sizin gibiydi, kendi tecrübelerini genellemişlerdi. Maradona kuş kondursa, Pele’nin eline su dökemezdi mesela. Bu cümle kalıbı genel, içindeki isimler yer değiştiriyor. Nesiller boyunca böyle olmuş.

Ama nesiller boyunca tekrarlanmış olanda bir tür kırılma da var gibi.

Şöyle bir şey…

Bir defa bizden önceki nesiller ölüyordu, biz ölmüyoruz. Futbolu Maradona’yla sevmiş olanlar Maradona’yı ilahlaştırırken, “ah Pele’yi seyretmediniz ki” diyebilecek Halit Kıvançlar, İslam Çupiler filan vardı ama azınlıktaydılar. Akranlarının çoğu ölmüştü.

Veya —ikincisi— kenara çekilmek zorunda kalmıştı. Sonraki nesil, yani bizler, “hop bu dünya sizin naftalin kokulu dünyanızdan farklı” demiş, yöneticilikleri, gazete köşelerini, kürsüleri, siyaseti ele geçirmiştik. Futbolu Messi’yle sevmiş olanlar bu işi yapamadı, yapamıyor.

Veya —üçüncüsü— belki yapıyor da… Başka bir düzlemde yapıyor. Biz gazeteler, televizyon kanalları yapmıştık, şimdi İnternet ortamında benzer kafayla benzer şeyler yapıyoruz. Biz yazıyor biz okuyoruz, biz konuşuyor biz seyrediyoruz. Zannediyoruz ki dünyada söz niyetine söylenenler bizim dediklerimiz. Belki de değil. Futbolu Messi’yle sevmiş olanlar, belki de Maradona adını duyunca “o da kim, kaç takipçisi varmış” diyorlar.

Üç.

Her ne ise ve nasıl oluyorsa… Bir kırılma var.

Futbolu Pele’yle sevmiş olan neslin Pele’yi seyredebilmesi için, ya olağanüstü şanslı olması, tribünde Pele’yi seyredebilmiş biri olması gerekiyordu —ki muhtemelen sayıları toplamda birkaç milyon kişiyi geçmez. Veya Pele’nin oynadığı maçlardan birkaç dakikalık özetleri sinema salonlarında film öncesinde seyredebilmişlerdi.

Maradona bambaşka bir dünyada yaşadı. Onun maçlarını aynı anda, canlı olarak, yüzlerce milyon, hatta milyarlarca insan izledi. Şu olmuştu: Teknoloji, dünyanın bir noktasında olanı dünyanın en ücrasına taşıyabilecek kadar gelişmiş, dünyanın taşrasında edinilebilecek kadar ucuzlamıştı ama içerik üretimi paralel bir patlama yaşamamıştı. Maradona o eşikte sahne aldı. Milyarlarca insanın televizyon alıcısı vardı ama o milyarlarca insana sunulacak pek de çeşitli içerik yoktu.

Kaldı ki, dünya genelinde, herkesin seyrettiğini herkesle birlikte seyretme duygusu kıymetli bir duyguydu. Bence o dönemin ruhu hakkında yeterince eşelenmemiş bir duygu. Ama biz, küresel bir yekpareliğin mümkün olduğu ilk nesiliz. Her birimizin herkese benzediği, her birimizin bütün dünyaya senkronize olabildiği… Tadını çıkardık.

Messi ise daha da başka bir dünyada sahne aldı. Kitleselleştiren teknoloji, şimdi bireyselleştiriyor. İçerik üretimi —her isteyenin içerik üretebilmesi mümkün olduğundan— dağıtım teknolojisindeki şişmeden daha yüksek vitesle şişiyor. Messi’yi de bir Şampiyonlar Ligi finalinde milyarlarca kişi izliyor ama milyarlarca kişinin aynı anda, aynı duygudaşlıkla şahit olduğu şeylerin sayısı daha çok, o duygudaşlık ise eskisinden çok daha az kıymetli.

Ve unutmamak gerekiyor… Pele’ye ait kırık dökük görüntüleri seyredebilen çağdaşlarından daha çoğu şimdi o görüntüleri izledi/izliyor. Maradona’ya ait görüntüler de bugün herkesin erişebileceği durumda.

Dört.

Peki, bana ne oluyor da bunları yazıp, tekrarlayıp duruyorum?

İnsanlık tarihinde, onlarca bin yıllık tarihte ilk defa olmuş olan bir yığın şey olmuş ve hepsine birinci elden şahit olmuşuz. İçinde yaşamışız. Yani mesela Maradona’nın İngiltere’yi Tanrının Elinin yardımıyla alt etmesini, dünyanın alakasız coğrafyalarındaki insanlarla aynı anda seyredebilir olmuşuz, seyretmişiz. Günlerce aynı bahsi yazıp çizenleri okuyup tartışabilir olmuşuz, okumuş, tartışmışız. Böyle benzersiz bir senkronizasyonu, yeknesaklığı mümkün kılan teknolojileri üretmiş, tüketmişiz —ki teknoloji derken sadece televizyon gibi iletişim teknolojilerinden söz etmiyorum, futbol gibi sosyal teknolojileri de hesaba katıyorum.

Sonra?

Bu olağanüstü büyüklükteki depremin artçıları, yine her biri insanlık tarihinde ilk defa gerçekleşen şeyler, on binlerce yılda yıkılmaz görünen ne varsa yıkıp geçmiş. Dünyayı dümdüz etmiş, tabir caizse.

Sonra?

İnsanlık tarihi kadar eski kavramlarla, nostaljiyle mesela, olup biteni anlamaya, olup bitene reaksiyon göstermeye çalışıyoruz. Ronaldo ile Maradona arasındaki farkın Ronaldo ile Maradona arasındaki fark olmadığını, artık hiçbir Maradona’nın —esasen Maradonalığın— mümkün olmadığını idrak etmekten bu kadar uzak…

Ne bileyim, öyle işte.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin