Socrates Akıllarıyla Kapitalizmi Tamir Etmek

Cumhur NYT’nin Opinion köşesinde yayınlanmış, Mariana Mazzucato hanım tarafından kaleme alınmış olan bir makaleyi paylaşmış. Adını görünce hevesle okumaya başladım: “Capitalism Is Broken. The Fix Begins With a Free Covid-19 Vaccine.” Kapitalizm bozulmuş. Onarılması imkânsız da görünmüyormuş, geliştirilecek Covid-19 aşısı herkese bedava sağlanırsa… Oradan bir başlanırsa… Servisten çıktığında kız gibi olacağını (e evet, bu deyimi de seviyorum, başka bazı cinsiyetçi deyimler gibi) hayal edebilirmişiz gibi bir iması var başlığın.
Ama beni heveslendiren, kapitalizmin tamir edilebilir olduğu hayali olmadı. Aksine, bildiğiniz gibi, kapitalizmin ne olduğunu bilmiyor olmaktan fena halde mustaribim, “acaba kapitalizmin hali ve istikbali hakkında böyle laflar eden bir hanım benim cehaletime bir nihayet verebilir mi” diye hayallendim.
Hanımefendi kapitalizmin epikrizini kısaca özetledikten sonra reçeteyi yazmaya başlamış. Covid-19 aşısı geliştirilecek ya, aha işte o aşı herkese bedava sağlanırsa… Kapitalizm denen bünyedeki arazlar sakinleşmeye başlayacak, sonra ağır ağır…
Bakın, ben sahiden başımıza gelen her bir musibetin faili olan kapitalizmin ne olduğunu ve ne olmadığını bilmiyorum. Dolayısıyla hasta mıdır, hastaysa iyileşmesi mümkün müdür, iyileşirse iyi bir şey mi olacak, hiçbirine kafa yorma lüksüm yok. Ben de herkes gibi, her akşam yatmadan önce üç defa “ulu Manitu, sen bizi kapitalizmin şerrinden muhafaza et” duası okuyup, beş defa da “ey kapitalizm, senin şerrinden atalarımın yüce ruhlarına sığınırım” diye iman tazeledikten sonra, huzur içinde uyumak istiyorum. Velakin iyi ruhlara, şeytanlara filan inanmayı beceremediğimden, kapitalizm denen şeyi de kendi bildiğim kavramlarla anlayabilmem lazım geliyor ihtida edebilmem için.
***
Kendi bildiğim kavramlara gelince…
İnsan karar veren bir öznedir. Her birimiz her gün sayısız karar veririz. İlaveten, insanlık tarihi boyunca, başka insanlar hakkında karar veren birileri de oldu —demek ki her gün, her birimiz, bizim hakkımızda başkaları tarafından verilen kararlara boyun eğmek zorunda da kalırız. Daha da ilaveten, her birimizin verdiği her bir karar, hiç öyle bir kastımız olmasa bile, başka birçok kişinin karar uzaylarını etkiler —genellikle sınırlar. Dolayısıyla da başkalarının verdiği kararların neticelerine katlanmak zorunda da kalırız.
İnsanlık halinin en tayin edici meselesi, bence, beni ilgilendiren kararları olabildiğince benim vermemdir. Elbette biliyorum ekmeğin fiyatına üç ayda üç defa zam yapıldığında, fırıncı ile berber arasındaki tercihim, benim elimde olmayan sebeplerle değişiyor. Ama fırıncı, berber ve ben, bir biçimde, aramızdaki ihtilafları çözüme ulaştırabiliriz. Lakin eğer birileri, bizi uzaktan seyreden birileri, “bunların işi de iş değil, derin akıllarımla hepsinin iyiliğine olan bir çözüm üreteyim” demeye başlarsa… Aha işte ona katlanamıyorum. Ekmeksiz ve aç kalmaya razıyım yani ama başkalarının benim adıma kararlar vermesine razı değilim.
Tuhaf bir biçimde, başkalarının benim gibi olduğunu, kendilerine düzen dayatılmasını açlıktan daha biçimsiz bulduklarını zannediyorum. Mesela Mariana Mazzucato da herhalde benim gibidir diye varsayıyorum. Yani kendisine “yazını NYT’de değil, bizim partinin dergisinde yayınlayacaksın” deseler, muhtemelen isyan eder. İçinden yazı yazmak gelmeyebilir, o derece.
İmdi, meselemiz şu ki, kendilerine akıl verilmesine veya karar dayatılmasına razı gelemeyen insanlar, uluorta, başkalarına akıl vermeye ve karar dayatmaya pek hevesli olabiliyorlar. Bilhassa o başkaları somut insanlar değil de muğlak, sınırları belirsiz özneler olduğunda… İlaç endüstrisi gibi mesela. Derin akıllarıyla ürettikleri çözümleri ilaç endüstrisi gibi öznelere dayatabilecek güçleri de olmadığından, o güce sahip olan devletleri yardıma çağırıyorlar. Demiş oluyor ki hanımefendi, “Covid-19 aşısı üretildiğinde —işbu ilaç endüstrisinin doymaz iştahı yüzünden— herkes ona erişemeyecek, ey devletler, vurun demir yumruğunuzu, aşıyı herkese bedava sağlayın”. Yani hanımefendinin kavram haritasına göre, kapitalizmin tamir edilmesi, devletlerin aşı piyasasına müdahalesiyle başlayacak. Peki, nerede bitecek? Devlet başka nelerin fiyatını belirlesin?
Hanımefendi diyor ki bir yerde, bu aşıların üretilmesi için gereken kaynak kamunun parasıyla —yani sizin, benim paramızla— sağlandı. Haklı mıdır, bir fikrim yok ama haklı olması galip ihtimal. Peki, siz aşı üreticilerine para yolladınız mı? Ben de yollamadım. Nasıl transfer ettiler o aşı üreticileri sizin, benim paramızı kendilerine? Bingo! Devletin aracılığıyla… Yani devletin aracılığıyla gerçekleşmiş haksız bir kazanca devleti işe koşarak el koyacak ve herkese paylaştıracağız.
Uy anam, ne akıllar!
***
Geçende biri, Socrates’ın ünlü diyalogunu paylaştı, bilmem kaçıncı defa. Hani şu demokrasinin neden berbat bir rejim olduğunu ispatlayan diyalogu. Biliyorsunuz işte, adına diyalektik denen tuhaf ardıştırmayla Socrates, muhatabına sora sora yol alıyor. Akıllı olanlar mı doğru karar verirler, akılsız olanlar mı? Elcevap, akıllı olanlar. Toplumlarda akıllılar mı daha çoktur, akılsızlar mı? Elcevap, akılsızlar. Demokraside çoğunluk mu etkilidir, azınlık mı? Elcevap, çoğunluk. O halde… Demokrasi kötüdür.
Usanmadan paylaşıyorlar bu tür zırvaları. Biri nihayet dayanamamış ve altına not düşmüş, mealen, “Batı Avrupalıların neden dünyanın kalanından geri kalıp böyle himmete muhtaç yaşamak zorunda olduklarını da nihayet anladım” gibilerinden…
Yine de usanmadan paylaşıyorlar. Gözlerinin önünde olup bitenleri görebilecek ve değerlendirebilecek kadar akılları yok, akılları ancak Socrates’in zırva akıl yürütme biçimini takip edip anlamaya eriyor, ama dünyaya onların akıllarıyla nizamat verilmiyor olmasında da fena halde içerliyorlar.
“Mevzuyla alakası nerede” demeyin, Mariana Mazzucato hanımın aklı da, tastamam Socrates aklı. Demokrasiyi, piyasayı filan neden seviyorum? Aha hepimizi, Socrates’i, Mariana Mazzucato’yu, sizi, beni, hepimizin bu dâhice çözümlerinden muhafaza ettikleri için. Çünkü Socrates’in veya Mariana Mazzucato’nun hasta olduklarını, kötü olduklarını filan düşünmüyorum. Bizden, herhangi birimizden de pek farklı değiller zaten. Her birimizin, bozulan kapitalizm midir artık her ne ise onu tamir ediverecek, kendimize pek dâhice görünen formüllerimiz var. İnsan aklı öyle bir şey.
***
Uğraşmadığımı, çabalamadığımı düşünmeyin, kapitalizm denen şeytanı teşhis etmek için mütemadiyen çaba harcıyorum. Ama antikapitalizm şampiyonluğu yapanların hepsi, benim gördüğüm kadarıyla, eninde sonunda piyasanın aklı, yani sizin, benim yarım akıllarımızın toplamı yerine kendi akıllarının hâkim kılınmasını talep ediyorlar. Gerekirse zorla —ki zaten gerekecek, çaresi yok.
Bana uymaz.