Çok yıllar önce, yine bir 24 Nisan’da, yine 1915 mevzuu alevlendiğinde, “kardeşim açsınlar arşivleri, bütün tarafların tarihçileri incelesinler, karar versinler, biz niye birbirimizi paralıyoruz” mealindeki görüşümü kayda da geçirmiştim. Kimdi bunları yazıp çizen? Ben. Kim yani? “Bilim sizin ondan beklediğiniz işi yapamaz, kararları veremez” diyen ben. Yaptığım zevzekliği, yıllar sonra, Şükrü Hanioğlu, Sabah’taki köşesinde, mevzu
Geçenlerde Gazete Duvar’da The Guardian’dan bir yazının tercümesi yayınlandı. Yazının aslına, oradan onun bağlantılarına filan gidince, aylardır, muhtemelen yıllardır rahatsız olduğum, zaman zaman —edepli olmasına çalıştığım ifadelerle— gündeme getirdiğim bir haletiruhiye hakkında, Batı’da uzun süredir tartışmalar yürütülüyor olduğunu öğrendim. Bugüne kadar bilmiyordu olmak benim ayıbım. Yazıyı zaten gündeme getirecektim. Başka hiçbir sebeple olmasa, terimlere uydurulan
Netflix‘te dört bölümlük bir belgesel var: Unnatural Selection (yani doğal olmayan seleksiyon). Neden doğal değil, ona sonra gelelim. Önce belgeselin muhtevasının dışında kalan üslubu ve yaklaşımı gibi mevzuları eşeleyeyim. Bir vakittir belgeseller böyle, bilgi veriyorlar ama ders vermiyorlar. Hayatında izlediği ilk belgesel BBC’nin yaptığı Televizyon olan benim gibiler için arada kat edilen mesafe manidar. Düşünün