Dün, hayal edilen şeye güç yetirememek ile öfke –ve dolayısıyla mutsuzluk– arasında bir korelasyon kurdum. Ama güç yetirememek ile mutsuzluğu daha kestirmeden birbirine bağlayan, çağın ruh durumuna da daha çok uyan bir başka aracı duygu var: Kaygı. Öfke, bir bakıma, kaygıdan daha sağlıklı bir duygu. İşin biyokimyasını bilmiyorum ama öfke anında, tehditle baş etmeye yetmeyecek
Dünden devam edeyim. Ama önce… Daha önce defalarca ve muhtelif vesilelerle ifade ettim ama pozisyonumu bir de şöyle sabitlemekte fayda var: Şu meşum kapitalizm şeytanı doğru dürüst tarif edilirse, taşlamaya herkesten önce koşacağıma söz veriyorum. Ve fakat… İnsanların yanmaz kefen, pusulalı seccade, Atatürk kitapları, yaşam koçlukları filan gibi şeyler için para ödemelerine mani olunacaksa ve/veya
Tayfun Atay, Marks’ın desteğini de arkasına alarak, insanın birincil doğası ile ikincil doğasının arasındaki gerilimden söz ediyor. Marks’ın desteği şart, aksi halde içinde debelendiğimiz kavram kargaşası akla tuhaf sorular düşürebilir. Benim aklıma düşüyor mesela, Marks’ı yanılmaz bir yol gösterici olarak göremediğimden olabilir. Bu arada Ümit Kıvanç’ın bitmeyen, sanki bitmeyecekmiş gibi görünen tefrikasını da hatırlatmam gerekiyor