Çin mevzuu dolaşıma sokulduğunda, yani Çin’in gümbür gümbür geliyor olduğu hikâyesi tuğla tuğla örülmeye başladığında, birçok yeni düşman daha kazanmıştım. Çünkü Çin hikâyesinin ABD’nin hizmet-içi ihtiyaçlarına binaen üretilmiş olduğunu, başkalarının mevzuu kendi üstlerine alınmasının çok da manalı olmadığını iddia etmiştim. Bu tutumum da hikâye üzerinden nevzuhur endişeler edinmiş olanları kızdırıyordu. Elbette Çin’i önemsiyordum, sanayi toplumu
Oya Baydar kendisinin ve akranlarının NATO’ya —dolayısıyla ABD emperyalizmine— karşı kahramanca mücadelesini hatırlatmış. Ben de kendi hatırladıklarımı hatırlatayım. Ama önce, hayatımın bütün dönemlerinde şiddetli bir ABD karşıtı olduğumu hatırlatayım. Baydar ve onun gibilerden farkım, hayatımın herhangi bir döneminde, SSCB’nin ve/veya Çin’in ABD’den daha iyi olduğunu düşünmemiş olmam. Adlarında sosyalizm geçiyor diye, Sovyet veya Çin emperyalizmlerinin,
Başlamadan… Herkese mutlu bayramlar. Ve yine başlamadan… Dün hakikat deyip durdum, bugün de öyle diyeceğim. Ama hakikat (truth) ile gerçeklik (reality) arasında anlamlı bir fark var ve sözünü ediyor olduğumuz şeyin gerçeklik olduğunu düşünüyorum. Nedense hakikat tercih edildi, içime sinmese de ben de uyuyorum. Ben dünkü yazıyı yazıp yolladıktan hemen sonra Karar’da Yıldıray Oğur, Çernobil’den