Trump ve Harris

Kendisinden dört yıldır haber almakta güçlük çektiğimiz Kamala Harris, sahne kendisine kaldığında, “ABD halkı seçimde bir savcı ile hüküm giymiş bir suçlu arasında seçim yapacak” diye buyurmuş. Kendisi adaletin tecellisi için görev yapmış bir savcı, rakibi Trump ise Harris’in şerefle emrinde çalıştığı adalet sisteminin suçlu bulduğu bir adam… Tercih ne kadar kolay!
Yıllarca devlet memuru olarak çalıştım. Ne zaman amirlerimin riskli bulduğu bir çıkıntılık yapmaya teşebbüs etsem, “oğlum burada tekkeyi bekleyen çorbayı içer” diyerek sakinleştirmeye çalışırlardı beni. “Ne lüzum var ekstra bir şeyler yapmaya çalışmaya! Bekle, suya sabuna dokunma, sıran gelecek işte.” Tiksinirim hiçbir konuda elini taşın altına koymadan sırasını bekleyenlerden. Kamala hanımdan da tiksiniyorum. Onu o makama taşıyan patronu âlemin önünde rezil olup dururken, herkesin kendisine en çok ihtiyaç duyduğu zamanlarda, tekkeyi bekledi. Risk almadı, elini kirletmedi.
Trump’tan ve temsil ettiği her şeyden nefret ediyorum. Harrislerden ise tiksiniyorum. Elbette malum tekke düzenini Harris kurmadı. Ama o tekke düzeninin bekleyip çorba içeni olarak, sanki mensup olduğu camia sahiden de adalet ve düzen dağıtıyormuş gibi konuşmak… İlave bir tiksinti sebebi. Trump bir suçlu ama Harris bir savcı değil. Bir hiç. Bu dünya Trump ve onun gibiler yüzünden bu halde değil. Trump ve onun gibiler, yani suçlular hep vardı ve dünya bu halde değildi. Dünya bugün Trump gibilerin ortasından kırabileceği kadar kırılgan, çünkü savcılık müessesi Harrisler gibilerin elinde kaldı. Risk almadan yükselenlerin…
Hiç şüphem yok ki, Trump’a oy verecek olanlar, zaten Harris gibilerin savcı olduğu, olabildiği, dişe dokunur herhangi bir iş yapmadan yükselebildiği bir dünya düzenine itiraz ediyorlar. Hiçbir iş yapmadıkları için elleri hiç kirlenmemiş, sonra da ellerinin kirlenmemişliğini biricik marifetleri olarak sunan züppelere…