Asil Millet

Aşağıdaki ifadeler sizce kime aittir?
“Türkiye’de yaşayan ve Türk vatandaşı olan Musevi yurttaşlarımızın kendilerini tam anlamıyla emniyette hissetmemeleri için hiçbir sebep yoktur. Biz sapla samanı karıştırmamayı bilen büyük, tecrübeli ve asil bir milletiz. Avrupa ve Amerika’da Yahudiler endişe ve korku içine düşmüşken, Türkiye’de böyle bir durum mevzubahis değildir.“
Eğer Fatih Altaylı’nın yazısını okumadıysanız, iddia ediyorum, yukarıdaki lafları kimin ettiğini hayatta tahmin edemezdiniz. Laflar Celal Şengör’e ait.
Hop! N’oluyoruz? “Büyük, tecrübeli ve asil” sıfatlarını, yıllardır hoyratça aşağıladığınız milleti tavsif etmek için kullanmak nereden çıktı? Sizi adam zanneden ve millete olur olmaz sebeplerle ağız dolusu söverken sizi referans vermekle tatmin olan kompleksli yığınlar bu işe ne der hiç düşündünüz mü? Düşünmediniz. Çünkü (a) düşünmek yorucu bir faaliyet, size uymaz, (b) düşünmeye lüzum da yok, peşinizden sürüklenen zibidiler nasılsa bunu görmezden gelir, (c) görmezden gelmeseler de olur, işlerine gelince “asil millet”, başka türlüsü gerekirse “iflah olmaz Ortadoğulu” derler nasılsa.
Zamanında, Akşam’da yazarken, bir Bursaspor-Diyarbakırspor maçında çıkan tribün olaylarının ardından ahaliye fütursuzca ve şehvetle “ırkçı” yaftası yapıştırılmasının ardından “Irkçı Senin Babandır” başlığıyla bir yazı yazmıştım. “Büyük” veya “tecrübeli” filan gibi sıfatları, eğer ihtiyaç duysaydım, belki de millete yakıştırabilirdim ama “asil”? Bir nefes alın ya! Az sakinleşin. Dün sövdüklerinize bugün iltifat edecekseniz, biraz tutumlu davranın. Hani Atatürk, bir başına, kalın kafalı bir köylü yığınını adam etmek için neler yapmıştı da aymaz millet ısrarla yüzünü geriye dönmüştü! Ne oldu da birden asalet kazandı?
Milletler asil olanlar, olmayanlar filan diye tasnif edilemez. Her toplumun kendi yaşanmışlıkları var, hepsi kendi travmalarıyla ve kendi başarılarıyla baş edebilmek için kendi çaplarında çaba harcıyorlar. Bu millet de öyle bir millet. Irkçı filan değil, asil filan da değil. Irkçı olmamak gerekiyor, asil olmak ise hiç gerekmiyor.
“Bize utanmadan ‘barbar’ diyen Avrupalı ve Amerikalı ‘medenîlerin’ bu duruma bakarak yüzlerini kızartmalarının zamanı gelmiştir sanırım.” Şengör’ün Altaylı’ya mektubunun son paragrafı böyle başlıyor.
Zamanında “Yılmaz Çiller’e karşı” derbilerinin birinde TSK’nın direktifiyle kurulan derme çatma koalisyon AB’ye girmeye filan çalışır görünürken, Yılmaz “bu bir medeniyet projesidir” diye gürlemişti, AB’ye girip medenileşecektik. Ortağı Cindoruk da TV’lerde gerine gerine, AB’ye girerek, kendi başımıza başaramayacağımız nice şeylerin, nasıl, şıp diye başarılıvereceğini anlatıyordu. İbretlik olan “binlerce sayfalık mevzuatın ithalatı” gibi şeylerden söz etmesiydi. Yani Meclisin asli işini ithal etmeyi marifetmiş gibi anlatan bir Meclis Başkanımız vardı. Kimseden tıs çıkmadı. Kimse Yılmaz’a dönüp, “ne diyorsun sen be, medeniyet ne demek öğren de gel” demedi, Cindoruk’a dönüp “al komplekslerini de evine git” de demedi. Millete “asil” filan diye iltifat etmekler lazım değildi, bu tür aşağılamalara diklenilse kâfiydi.
Şimdi de, Avrupalı ve Amerikalılara “barbar” imasında bulunmanın bir manası yok. Medenileşince toplumların ve toplumların atomları olan fertlerin barbarlıkları buharlaşıp uçmuyor. Hepimiz barbarız. Medenileşiyoruz ve barbarlığımızı kontrol etmeyi öğreniyoruz. Barbarlığımızı ortadan kaldır(a)mıyoruz, türlü biçimlere sokarak, türlü kılıklar içinde, türlü süslerle tefriş ederek, kendisiyle birlikte yaşanır kılmaya, içinde yaşayabileceğimiz bir düzen kurmaya çabalıyoruz.
Başkalarını aşağılamadan kendinize tercihe şayan koordinatlar belirleyemiyor musunuz kardeşim siz?