Ayasofya Bahane

Fatih’in bedduası ortadan kalkmış, “Ayasofya’nın dirilişi Mescid-i Aksa’nın özgürlüğe kavuşmasının habercisi, dünyanın dört bir yanından Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesi” imiş.
Eh, işin gerçeğine her isteyen kolaylıkla erişebilir, Müslümanlar fetret devrine, Fatih’in bedduasına sebep olduğu söylenen şeyler yapılmadan, yani Ayasofya ibadete kapatılmadan önce girmişti. Yani Ayasofya ibadete kapatıldı, Fatih’in bedduası hak edildi de Müslümanlar fetret devrine girmiş değil.
“İşin gerçeğine her isteyen kolaylıkla erişebilir” dedim ama… Öte yandakiler de bizim Ayasofya’yı ibadete kapattığımızda medenileştiğimizi, daha önce mahallenin barbarları olduğumuzu düşünüyorlar, gerçekle onların da pek alakası yok.
Kendileri Osmanlı denen şey hakkındaki mesnetsiz varsayımlarını, Ayasofya’yı ibadete kapatan Atalarının manasız tarih tezlerini sorgulamadan ezberlemiş olan zavallılar, Erdoğan çıkıp “Fatih’in bedduası hükmünü yitirdi, artık uçacağız” dediğinde “Allahuekber” diye çığrışanları cahil ve ahmak buluyorlar.
Ve bence biz, bir defa daha aynı noktadayız. Mesele Ayasofya değil, Ayasofya hakkındaki gerçeklik filan değil. Ayasofya’yı ibadete kapalı tutmak isteyenler onun ibadete açılmasıyla mest olacak olanların canını yakmaktan başka bir motivasyona sahip değiller. İkinciler de birincilerinin… Dolayısıyla “ama öyle olmadı ki” diye tartışmaya dâhil olmanın hiç manası yok.
Ben üçüncüler için hatırlatmada bulunayım.
Osmanlı, kendi döneminin en verimli sosyal örgütlenmesini tesis etmiş olan İslam medeniyetinin kurum ve anlayışlarını Balkanlara kadar taşımış olan bir özne. Doğu Roma İmparatorluğunun çöküşüyle meydana gelen boşluğu başarıyla doldurmuş. Kendi döneminde, muhtemelen dünyanın en bayındır bölgesinde hüküm sürmüş. Muhtemelen dönemin en büyük şehirleri Osmanlı yönetimi altında. İç karışıklıklar ve adaletsizlikler eksik olmasa da, kendi çağdaşlarına kıyasla uzak ara en barış içinde yaşayan, güvenilir bir hukuka sahip olanlar Osmanlı tebaası.
Mesele şu ki, o döneme kadarki bütün insanlık tarihi boyunca medeniyetin taşrası olmuş olan Avrupa’da, Berktay’ın ifadesiyle “dünyanın … bir köşesi” olan “Avrasya anakarasının en kuzeybatı ucu da diyebileceğimiz” Avrupa’da bir şeyler mayalanmaya başlamış. “Mısır, Mezopotamya, Orta Doğu, İran, Hindistan ve Çin gibi büyük medeniyet merkezlerine kıyasla … uzun süre hayli geri bir çeper” olan Avrupa, Atlas Okyanusu’nun ötesinde Asya olduğunu zannederken, zengin ve askeri bakımdan zayıf bir kıta keşfediyor. Ve… Oyunun kuralları değişiyor.
Timur Kuran’ın iddiasına göre bin yıl içinde, benim uzaktan gördüğüm kadarıyla birkaç yüzyıl içinde Avrupa, olağanüstü bir devingenliğe kavuşuyor ve dünyanın bildik düzeni altüst oluyor.
Yani ne oluyor?
Dünyanın o güne kadar bilinen coğrafi merkezi —yani Akdeniz kıyıları— yine coğrafi bir merkez olarak kalıyor ama çok uzun bir aradan sonra ilk defa iktisadi ve dolayısıyla siyasi merkez olma hükmünü kaybediyor. Onun yerini Batı Avrupa alıyor. Başına ne geldiğini anladığında artık çok geç olan Osmanlı’nın ve onun mirasçısı olan Türkiye’nin, bir Avrupa komplosuna uğradıklarını düşünmelerinde anlaşılmaz bir şey yok.
Ama bu düşünce büsbütün manasız.
Bir defa, Avrupalıların önce Orta Amerika’da, sonra Uzak Doğu’da ve nihayet Afrika’da sergiledikleri pervasız nobranlığın benzerine mesela Mısır’da, Ortadoğu’da ve hatta Kuzey Afrika’da rastlamıyoruz. Avrupalılar sömürgeleştirdikleri İslam topraklarını da açgözlülükle sömürüyorlar ama mesela Mısır’da, Orta Amerika’da oldukları kadar vahşi davranmıyorlar. Galiba tektanrılı bir dine inanıyor olmanın hatırını gözetiyorlar. Saçma sapan buldukları inanışları olan insanlara insan-altı bir muameleyi meşru görüyor, o muameleyi kendilerine yakıştırabiliyorlar ama Ortadoğu’da aynı şeyleri yapmıyorlar. Belki başka sebepleri vardır, bilemiyorum ama bana öyle geliyor ki, bu inanç meselesinin ciddi hissesi var —Orta Amerika seferlerine katılanların ve özellikle de gemilerde yer alan rahiplerin hatıratında, böyle düşünmeyi kışkırtan teferruat var.
İkincisi, Batı Avrupa dünyanın dört bir yanını kolonileştirip hızla zenginleşirken, Ortadoğu Avrupalıların gözünde ehemmiyetini kaybediyor. Birkaç yüz yıl önce dünya üzerindeki yegâne komşuları olan, dolayısıyla bigâne kalamadıkları Ortadoğu’yu neredeyse bütünüyle unutuyorlar. Sömürmeye çalıştıkları coğrafyalar önem kazanıyor ve o coğrafyaları paylaşma savaşının yol açtığı iç çelişkiler öne çıkıyor.
O dönemde, dünyanın kalanını sömürgeleştirmeye ve iç hesaplaşmalarına tahsis ettikleri enerjinin bir bölümünü Osmanlı’ya ayırmak zorunda kalmaması için de, şimdi Türkiye’ye yaptıklarını yapıyorlar: “Aman istikrarsızlaşıp başımıza bir iş açmasın.” Dolayısıyla bilhassa Rusya’nın ve kısmen İran’ın Osmanlı’yı istikrarsızlaştırabilecek teşebbüslerine mani oluyorlar.
Yani?
Osmanlı Avrupa’nın hasımlığı yüzünden çökmüyor, aksine Avrupa’nın desteğine rağmen çöküyor —ve bence Avrupa’nın desteği yüzünden, yaşamaması gerektiği kadar uzun yaşıyor.
Öyle görünüyor ki Osmanlı, esasında, 1683 yılında Merzifonlu Viyana önlerinde bozguna uğramadan önce fetret devrine girmişti. Eğer o teşebbüs başarıyla neticelenseydi, bir ihtimal, Avrupa’da mayalanmakta olan her ne ise imha edilebilir, Osmanlı’nın grafiği yeniden yukarı istikamete yönlendirilebilirdi. Olmadı ve Osmanlı tarihinin kalanı, Avrupa’dan ithal kavram ve kurumlarla Avrupa’ya benzemeye çalışmakla geçti.
Ve son olarak…
Eğer Cihan Harbi esnasında Rusya’da ihtilal olmasaydı, Milli Mücadelenin başarıya ulaşması da ham hayal olurdu. Ama Milli Mücadele vasıtasıyla yangından kurtarılmış olan ne varsa onu Avrupalılar değil, Rusya ve Yunanistan aralarında üleşirdi. Sevr’miş, yurt dört bir yandan işgale uğramışmış, geçiniz. İtalyanlar belki de bir tek mermi atmadan, geldikleri yerlerde devasa binalar dikerek gittiler. Fransızlar belki birkaç mermi attılar ve bina filan dikmediler ama onlar da kalmakta ısrarcı olmadılar. İngiltere ise, Rusya’nın eline geçmeyeceğine emin olana kadar kaldı, İstanbul’da.
Batı’ya kızmak herkesin hakkı. Ama bence bize yaptıkları için kızmak manasız, kızacaksanız Amerika yerlilerine Afrikalılara, Hintlilere yaptıkları için kızın. İranlılara bile bize yaptıklarından çok zulmettiler.