Bu Kimin Salası?
“Çanlar kimin için çalıyor” demek yerine “bu kimin salası” diyerek yerliliğimi ve milliliğimi ispat etmiş olmalıyım, kayda geçsin.
Bahçeli’nin oyun kurma kapasitesi yok. Ama memleketteki her oyunu, her oyuncunun oyununu bozabilme kapasitesi var. Bu kapasiteyi, olanca ihtişamıyla teşhir etmeye başladı. Dolayısıyla da ciddiye almaya değer görmediğim Bahçeli’nin söylediklerine —birkaç haftadır— kulak kabartmak gerektiği kanaatindeyim.
Erdoğan başta olmak üzere diğer bütün oyuncular, Bahçeli’nin oyun bozma hamleleri karşısında, gözlerine far tutulmuş tavşan gibi kaldılar —Bahçeli’nin oyun bozma kapasitesi, biraz da, diğer oyuncuların çapsızlıklarından veya köşeye sıkışmışlıkların kaynaklanıyor.
Bahçeli ile Erdoğan’ın uzun süredir aynı ringde —karşısındakine kalıcı hasar vermemeye ihtimam göstererek— birbirlerini yokladıklarını düşünüyordum. Öcalan çıkışıyla bu karşılıklı “danışıklı” dövüşün zımni kurallarını Bahçeli ihlal etti. Erdoğan’ın aldığı yumrukla sersemlemiş olduğu da aşikâr görünüyor bana kalırsa. Ancak kapalı kapıların ardında, eski dengeye dönmek konusunda bir mutabakat, bir tür mütareke mümkün olabilir diye düşünüyordum. Hâlâ böyle bir ihtimal var ama giderek zayıflıyor galiba.
Bahçeli 5 Kasım’da “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesi doğal ve doğru bir tercih değil midir?” dedi diye, son yapıp ettiklerini esasen Anayasa değişikliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi mevzularla ilişkilendirmiş olanlar “demedik mi, işte baklayı ağzından çıkardı” dediler. Hâlbuki bu cümlenin önünde, her zamanki ilköğretim dördüncü sınıf şairaneliğiyle şartlar koymuştu Bahçeli: “Eğer terör hayatımızdan sökülüp atılırsa, eğer enflasyon canavarına kesif bir darbe indirilirse, Türkiye siyasi ve ekonomik istikrarın zirvesine çıkarsa…” Eh, bütün bunlar olamayacağına göre…
Dünkü grup toplantısında ise “Şeyh Sayit ve Seyit Rıza yaşadıkları dönemin hainleridir, bölücü teröristleridir. Cumhur, cumhuriyet ve devlet düşmanlarının hak ettikleri şekilde de cezalandırılmışlardır. DEM‘in silahtan ve terörden uzaklaşmaya yanaşmaması, tacizlerini yaygınlaştırması elbette TCK gereğince ele alınmalıdır” dedi. TCK gereğince… Yani demiş oldu ki, DEM’i kapatmayı filan aklınıza getirmeyin, TCK’yı devreye sokup birkaç kişiyi alın, “DEM de temizlendi” deme şansımız olsun. Yani, Bahçeli’nin, önümüzdeki döneme dair hesaplarında DEM’e ihtiyacı var ve bu ihtiyaç sürüyor.
Eğer TCK diye özellikle belirtilmiş olmasaydı, dün akşam yayınlanan tuhaf videoya bambaşka manalar yakıştırabilirdim. Bahçeli ve Erdoğan’ın bir tür mütareke imzaladıklarını ve CHP ile DEM için “vaktin tamam” olduğunu ilan etme işini Bahçeli’nin üstüne aldığını düşünebilirdim. Hâlâ böyle bir ihtimali tamamen silmiş olmasam da, zannediyorum ki, kendisine “vaktin doldu” denen özne Erdoğan.
Sala, Erdoğan’ın salası yani. Eh, bilemem yani, bu süreçte müezzin vurulup musalla taşına yerleştirdiği öznenin yerini alabilir. Yine de geçenlerde sorduğum soruyu tekrarlayayım, Erdoğan’ı Gülen’in elinden Bahçeli aldıydı, Bahçeli’nin elinden kim alacak?