Ailelerinizi koruyun. AKP Genel Başkanı olarak mı, Cumhurbaşkanı şapkasıyla mı bilmiyorum, bay Erdoğan, içinde bulunduğumuz yılı “Aile Yılı” ilan etmiş. Geride bıraktığımız yılı “Emekliler Yılı” ilan etmişti, emeklilerin başına gelenler malum. Zat-ı şahaneleri, ilaveten, esnafın fahiş fiyatların sorumlusu olduğunu iddia etmiş ve bizi boykota davet etmiş. Ahalinin yüzde sekseni zaten mecburi boykot halinde. Erdoğan sayesinde…
ABD kötüdür. Nokta. Yeni keşfetmediniz ABD’nin kötü olduğunu. Yeni fark etmedik. ABD kötüdür, evet. Ama İran rejimi de kötü. Boyuna posuna, kapasitesine bakmadan, bölgenin ABD’si olmaya heveslenen, Suriye’de Esad’a payanda olan İran da kötüdür. İran’ın kötülüğünün mezhebiyle filan bir alakası yok, mezhepçilik yapıyor değilim yani. İran’ın kötülüğü özüyle, fıtratıyla alakalı bir şey değil, metoduyla alakalı.
“Çanlar kimin için çalıyor” demek yerine “bu kimin salası” diyerek yerliliğimi ve milliliğimi ispat etmiş olmalıyım, kayda geçsin. Bahçeli’nin oyun kurma kapasitesi yok. Ama memleketteki her oyunu, her oyuncunun oyununu bozabilme kapasitesi var. Bu kapasiteyi, olanca ihtişamıyla teşhir etmeye başladı. Dolayısıyla da ciddiye almaya değer görmediğim Bahçeli’nin söylediklerine —birkaç haftadır— kulak kabartmak gerektiği kanaatindeyim. Erdoğan
Kapalı kapılar ardında neler dönüyor, hiçbir bilgim yok. Oyuncuların sahnede söylediklerinden, söylemediklerinden, surat ifadelerinden, mimiklerinden çıkardığım kadarıyla… Bahçeli, bilmediğim bir sebeple el bombasının pimini çekip ortaya bıraktı, “Ortaya” dedimse, Erdoğan’ın kucağına… (Bomba DEM Partinin malzemesinden mamul olduğu için onların telaşlanmasında anlaşılmaz bir şey yok. ) Erdoğan’ın ne yapacağını tahmin etmek müşküldü. Neye gücü yeteceğini, daha
Şu yaşadığımız günlerde nerede ve kim olmak istemezdim? Herhalde merak etmiyorsunuzdur da ben sanki merak ediyormuşsunuz gibi açıklayayım. DEM Parti karar süreçlerinde yer alanların yerinde olmak istemezdim. Ellerindeki son derece yetersiz enstrümanla, tarihin şu istikamete mi yoksa bu istikamete mi akacağını belirleme durumundalar. “Belirleme” çok iddialı geldiyse, “ciddi ölçüde etkileme” diyelim. Ellerindeki enstrümanlar çok yetersiz,
Dünyanın dört bir yanında, olmasına ihtimal bile veremeyeceğimiz şeyler oluyor. Rusya, savaşın başında kaçmış bir helikopter pilotunu İspanya’da infaz ediyor. Bunca işin gücün arasında böyle bir önceliğin olması tuhaf değil mi? İsrail fütursuzca sivilleri öldürüp duruyor ve “insan hakları, uluslararası hukuk, bu tür şeyler bizden sorulur, siz az gelişmişliğinizle böyle şeylere burnunuzu sokmayın” deyip durmuş,
2000, hatta 2010 yılında “toplanın, gelecekten geliyorum, haberlerim var” deseydim… “29 Ekim 2023 günü Birleşik Devletler, Rusya Federasyonu, Çin başkanları, Almanya, Fransa Cumhurbaşkanları, Birleşik Krallık Kralı dâhil 188 devlet başkanı İstanbul’da ağırlanacak…” filan diye ekleseydim… “Hmm, demek ki Kraliçe nihayet ölmüş” derdiniz, yadırgamazdınız. Demem o ki, bugün Biden, Putin, Şi burada olsalardı, Zelenski, Hertzog, Sisi,
Erdoğan, uçaktaki müptezeller karşısında yine gürlemiş, malumunuz: “Bu şahıs, dünyanın en şerefli, en mert ordusuna dil uzatmanın cezasını hukuk önünde alacaktır.” Biliyorsunuzdur muhtemelen, bahsi geçen şahıs, Sezgin Tanrıkulu. Dünyanın en şerefli, en mert ordusunun, terörle mücadele kisvesi içinde işlediği işlerin bir bölümünü dile getirdiği için bu şiddete hedef oluyor. Ben Erdoğan’ın yanındayım, dünyanın en şerefli,
Dün yazdıklarımı yazmayı daha önce düşünmüştüm ama elim klavyeye gitmemişti. Neden gitmemişti? Mevzu hakkında yeterince yazıp çizdiğimi düşünüyorum, voleybol misali üzerinden söyleyeceğim her şey tekrar olacaktı. Öncesinde yazmayı düşünmemi tetikleyen neydi? T24’te Şükran Pakkan’ın yazdığı bir yazı. Bence yazıyı okumalısınız, hanımefendi eğlenceli —İzmirli— bir üslupla yazıyor, kafası berrak. Hatta bu yazının devamını okumadan okursanız daha
Bazen çok akıllıymışım gibi hissediyorum. Bazen dedimse, sık sık… Mesela Süleyman, Nebati, Fahrettin, Bekir ve saire âlemin aklıyla alay edecek laflar ettiklerinde ve o laflar —ne kadar kaçsam da— bir biçimde bana ulaştığında, “oha, bu akıllarla böyle yerlere gelinebiliyorsa” diye düşüyor aklıma. Sonra pek sevdiğim bir mottoyu hatırlıyorum, “kuşlar kuş beyinlidirler, o yüzden uçabilirler.” Eh,