Deus Ex Machina
Şu yaşadığımız günlerde nerede ve kim olmak istemezdim? Herhalde merak etmiyorsunuzdur da ben sanki merak ediyormuşsunuz gibi açıklayayım.
DEM Parti karar süreçlerinde yer alanların yerinde olmak istemezdim. Ellerindeki son derece yetersiz enstrümanla, tarihin şu istikamete mi yoksa bu istikamete mi akacağını belirleme durumundalar. “Belirleme” çok iddialı geldiyse, “ciddi ölçüde etkileme” diyelim. Ellerindeki enstrümanlar çok yetersiz, olağanüstü zayıf durumdalar. Yaptıkları her tercih, aynı tarafta göründükleri birçok aktör tarafından —mesela Öcalan, Kandil, Rojava ve kendilerini sahneye iten/çeken Bahçeli tarafından— sabote edilebilir. Kendileri, başarılı olsalar hiçbir şey kazanmayacak oldukları halde, bırakın başarısız olmayı, başarılı olsalar bile olağanüstü yüksek şahsi bedeller ödemek zorunda kalabilirler. Kendilerine kolaylıklar ve iyi şanslar temenni ediyorum.
DEM Partinin hali acıklı ama diğerlerinin de konfor içinde oldukları düşünmüyorum. Her birini teker teker analiz etmek için de ruh durumum pek müsait değil. Ama değinmeden geçmeye de gönlüm razı değil, “failini kestiremediğimiz her fiilin faili olarak devlet” gibi bir özneye çok ihtiyacımız olduğunu da zannetmiyorum. İzlemeye mahkûm olduğumuz gölge oyununda “bazı” figürlerin iplerini ellerinde tutan bir öznenin mevcut olmadığını iddia etmiyorum. Ancak (a) o gölge oyunu hayatın akışına bigâne, kendi başına mevcudiyetini sürdüren, bir hayalinin/kuklacının hayal ettiği bir tekst değil, (b) seyirciler olarak maruz kaldığımız bu gölge oyununun dışında, hatta onu seyrederken biz, başka bir oyunun, gerçekliğin oyuncularıyız, (c) figürlerin ipleri, en azından bazı ipleri sıklıkla kopar, hayalinin/kuklacının istediğinin çok dışında eklemleri oynar veya oynamaz.
Bahçeli’nin bütün iplerinin koptuğunu iddia edecek değilim. Ama sorumsuz yetkili olarak sınırları o kadar zorladı ki, bu defa oyunun çözümü için değil, oyunun devamı için bir deus ex machina ihtiyacı hâsıl oldu. Utangaç bir biçimde açtığı kapıdan kendisi girdi, onu kapıdan girmeye zorlayan bir tekst yoktu bence. Buna rağmen Bahçeli’nin eli DEM Partililere kıyasla çok daha rahat, çünkü zücaciye dükkânındaki bir fil gibi davranabilir. Kırılıp dökülecek olanlara karşı bir mesuliyet hissetmediğini düşünüyorum. Hayatında, kendisine karşı bir mesuliyet hissettiği yegâne şey, o geçtiği kapıydı, o kapının geçilemez olduğu “fikriydi”. Mesuliyet kavramı ile Bahçeli’yi aynı cümle içinde kullanmak uygunsuz görünüyorsa —ki bana öyle görünüyor— diyebiliriz ki “Bahçeli bekçiliğine tayin edildiği kapıyı geçti”, artık hayali/kuklacı da dâhil herkes, Bahçeli’ye göre, “kapının artık açılmış olmasına göre” pozisyon almak zorunda. En azından bir süre için böyle.
Erdoğan’ı Gülen’in elinden Bahçeli almıştı. Şimdi Bahçeli’nin elinden Gülen artıkları alabilir mi? Gülen’in tam da bu sırada ölmüş olması, kendi hesabıma, bu soruyu iyice cevaplanamaz kılıyor. Gülen’den geriye ne kalmış olduğunu bilemiyorum. Geriye kalmış olanın, Gülen’in ölmüş olmasının sebep olduğu türbülansın içindeyken böyle bir fırsatı görmeye kabiliyetleri olup olmadığını bilemiyorum. Eğer fırsatı görebilirlerse onu değerlendirebilecek, Erdoğan’ı Bahçeli’nin elinden alabilecek kapasiteleri kalıp kalmadığını bilemiyorum. Erdoğan bütün bu soruların cevaplarını biliyor mudur, onu da bilemiyorum. Her halükarda, Erdoğan’ın da Bahçeli kadar rahat olmadığını/olamayacağını söyleyebiliriz. Çünkü zücaciye dükkânı onun. Kırılıp dökülecek olanlar, onun biriktirdikleri ve mülkiyetine geçirdikleri.
Ve hatırlamakta fayda var, bütün bu oyunu, salonun dışındaki hava fena halde bozmuş, kasırganın yaklaştığı şartlarda seyrediyoruz.