Pantolon, Gömlek ve Değnek

Konfeksiyon sektörüne girdiğinde, yanlış hatırlamıyorsam İGS, her bedene, her bütçeye, her zevke hitap eden ürünleri olduğu iddiasını, “pantolon uyduramadık, gömlek verelim” sloganlı bir kampanyayla tanıtmıştı. “Rakiplerimiz pantolon uyduramadıklarında size gömlek teklif ediyorlar ama bizde öyle şey olmaz” babından…
Türkiye’de siyasetçiler, siyaset uyduramadıklarında, ellerinden geldiği ölçüde yargı ve güvenlik güçleriyle “açığı telafi etmeye” gayret ettiler. Tek parti öyle yaptı, Menderes öyle yaptı. Generallerin zaten stoklarında pantolon hiç olmadı, onlar gömlekleri kıçımıza bağlamakta bir tuhaflık görmediler. Şakşakçıları da kıçımızı suçladılar, gömleklere uygun olmadığı için. Ama generallerin ve şakşakçıların yapıp ettikleri mevzu dışı.
Mevzu, asrın lideri, siyaset dehası olarak pazarlanan şahsımın siyaset arenasındaki kabiliyetsizliğini polis, savcı ve yargıç marifetiyle ikame etmekteki fütursuzluğu. Beşiktaş Belediyesinde yaşananlarla ortaya çıkmış bir hadiseden söz etmiyorum, yıllar önce başlamış ve giderek vites yükselten bir tarzdan söz ediyorum. “Tarz” deyince de, birden, bir şeye benzer bir şeymiş gibi göründü. Esasen AKP Genel başkanı bay Erdoğan’ın ta başından beri sergilediği yetersizlikten söz ediyorum.
Memleketten Çiller gibi bir vaka geçti. Düşünün ki, Çiller gibi birine koçluk yapanlar bile “ulan bu kadın bu haliyle kamuoyunun, gazetecilerin karşısına çıkarılmaz, bir yolunu bulalım, olabildiği kadar perde arkasında tutalım” demediler. Ama bay Erdoğan’ın koltukta oturmasından menfaati olan çete, daha işin başında şahsını soyutlamak gerektiğini idrak etmişti. Rakipleriyle aynı ekranda karşı karşıya getirmedikleri gibi, gazetecilerle de aynı uçağa bindirmediler. Haklı mıydılar? Haklı oldukları, mesela Soma faciasından sonra kayıplarının acısını yaşayan insanlara muamelesinde göründü.
Herhangi bir “siyaset kantarına” çıktığında tüy kadar yolu olmayan bir adamdan bir siyasi deha masalı nasıl üretildi? Birkaç kolonu var hadisenin. Birincisi, siyasetin sandık sonuçlarına indirgenmesi, siyasetçinin ikna mesuliyetinin iptal edilmesi. İkincisi, Baykal’dan başlayarak rakiplerinin “ulan bu kof adamı nasıl yenemediniz” sorusuna cevap olarak “adam bir deha” masalını üretip beslemesi. Bu süreçte Merkel geldi mesela, Erdoğan’a ihtiyaç duyduğu desteği verdi, mukabilinde Türkiye’nin kaynaklarının şu kadarını aldı gitti. Yani üçüncü bir kolon da, Erdoğan’ın orada oturmasını kendileri için bir menfaat kapısı haline getiren “dış güçler” oldu.
Ama esas taşıyıcı kolon, bence, Erdoğan’a muhalif olan kesimlerin esas derdinin Erdoğan değil de Erdoğan’a oy verenler olmasıdır. Neticede, hep birlikte, Erdoğan gibi bir zavallıya mahkûm olarak yaşadık, yaşıyoruz. Diğer kolonlar bay Erdoğan’ın adının etrafında yazılan masalın sürdürülmesine yetmiyor hanidir. Siyasetten bihaber olan zat-ı şahaneleri de polisi, yargıyı seferber etmek suretiyle… Bütün taşlarını bağladığı bir ülkede bütün köpeklerini üstümüze salarak… Pantolon uyduramıyor, stoklarında gömlek bile kalmadı, sayesinde çıplak kalmış kıçımıza değnek vura vura…
Dâhilik oynuyor.
Sevsinler.
Cemal, şu 2 kesim var teorine çok takıksın. Konu ne olursa olsun sürekli oraya bağlıyorsun.
Birkaç kolunu var hadisenin. YANLIŞ …..kolonu …….