Reis, adını vermeden bay bay Kemal’i kastederek… İsmini vermez tabii, o yüce ağza —üstelik oruçluyken— Kılıçdaroğlu’nun adını anmak yakışır mı? Yakışmaz! Neyse Kılıçdaroğlu’nu kastederek, “bu kişi yönetime geçse iki günde ekonomiyi yerle yeksan edecek” tespitini yapmış. Tam da bunu diyorum ben de haftalardır. Her gece yatağa girerken, “ya Kılıçdaroğlu gelirse” diye uykularım kaçıyor. Zar zor
Diyelim üçüncü katta oturuyorsunuz, tuvalet gideri tıkandı. Üst katlardan gelenler de sizin banyonuza yayılıyor. Banyodan taştı, eve yayılıyor. Tesisatçı çağırdınız. Ne yapmasını beklediğiniz belli, her şeyi eski haline getirsin. Kendisinden şairane bir şeyler beklemezsiniz yani. Benzer bir halle kırk defa karşılaşsanız, kırk ayrı tesisatçı gelse, yapıp ettiklerine bakarak hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğunu teşhis edebilirsiniz.
Bay Erdoğan (derken aklıma geldi, hükümet istifa) malumunuz, nazdan nazik bir iktidar kurmuş durumda. Fenerbahçe taraftarı tribünlerde bağırırsa mesela, nezle oluyor. Kayseri deplasmanına gidecek olursa maazallah zatürree olabilir. Sonra da bu adamı bir “siyasi deha” olarak pazarlıyorlar. Kim pazarlıyor? Yemlediği, şeyinin kılı olmaya razı mahlûkat pazarlıyor, amenna. Ama mevzu onlarla başlamadı. O vasıfsızların üzerinde tepineceği
Dün mahkemeden İmamoğlu’nu siyasi yasaklı duruma düşürebilecek karar çıktı. Kendi bakış açımı sıcağı sıcağına Serbestiyet’te yazdım. Sonra da Celal’le konuştum. O videonun altına gelen bazı sorulara ve cevap vermek, o sorulara kaynaklık ettiğini düşündüğüm kavrayışlar hakkında akıl yürütmek için de aşağıdakileri yazmaya karar verdim. Son zamanlarda pek yazmadığım uzunlukta bir yazı olacak herhalde. İlk olarak
Gecenin bir vakti, kendisine çok saygı duyduğum biri aşağıdaki videoyu paylaştı. Devam etmeden önce bir bakmanız gerekiyor. Muhtemelen görmüşsünüzdür, görünce tanıyacaksınız. Üzerine konuşulacak çok şey var. Hepsine herhalde gücüm yetmez. Birincisi… Mevzu Üsküdar meydanda geçiyormuş. Üsküdar, bildiğim kadarıyla, sığınmacılardan en az etkilenen yerlerden biri. Böyle biçimsiz bir tepkinin Üsküdar’da yaşanması, yani, beklenmeyecek şey. İkincisi… Çocuğa
Netflix’te Borgen dizisinin devamı Borgen: Power and Glory adıyla yayınlanmış. Dördüncü bölümün sonlarında, Dışişleri Bakanı Nyborg, başının dertten kurtulmadığı bir günün sonunda, birlikte akşam yemeği yediği genç memuruna, fena halde sarhoş olmuş halde soruyor: “16:00’da çocuklarını okuldan alan bir anne yerine bir işkoliğe oy vermez miydin?” Ben de size sormuş olayım. Birkaç sahne ileride Nyborg
Mustafa Alp Dağıstanlı Diken’de lisan konusunda birkaç yazı yazdı. Sonuncusu, Yahya Kemal’den bir alıntıyla bitiyor. “Lisan bahsi açıldıkça: ‘Hala mı o bahis?’ diyerek bezginlik gösterenler bana acınmaya layık, gözlerini gaflet bürümüş, en zavallı kayıtsızlar gibi görünüyorlar.” Kendi hesabıma lisan konusunda bir “birinci sınıf oyuncu” olmadığımın, olsa olsa halı sahada top oynayan göbekli bir amatör sayılabileceğimin