“Bu Kişi Yönetime Gelse…”

Reis, adını vermeden bay bay Kemal’i kastederek… İsmini vermez tabii, o yüce ağza —üstelik oruçluyken— Kılıçdaroğlu’nun adını anmak yakışır mı? Yakışmaz! Neyse Kılıçdaroğlu’nu kastederek, “bu kişi yönetime geçse iki günde ekonomiyi yerle yeksan edecek” tespitini yapmış. Tam da bunu diyorum ben de haftalardır. Her gece yatağa girerken, “ya Kılıçdaroğlu gelirse” diye uykularım kaçıyor. Zar zor uyduğumda kâbuslarımda Kılıçdaroğlu seçimi kazanmış. Soğan olmuş otuz lira. Peynir iki yüz lira. Kıyma üç yüz lira. Enflasyon —düşük gösterebilmek için TÜİK’te türlü numaralar çevirdikleri halde— yüzde ellinin üstünde. Bir de utanmadan —bu utanma, daha doğrusu utanmama meselesine ayrı bir paragraf açacağım— “şu tarihte enflasyon düşecek, bu tarihte düşecek” filan diye geveliyorlar. Memlekette çalışanların kahir ekseriyeti asgari ücrete çalışıyor. Asgari ücret yoksulluk sınırının altında. Kiralar uçmuş. Böyle kâbuslar görüyor, kan ter içinde uyanıyorum.
Mesele sadece sıradan insanların yoksulluğu olsa ne iyi, memleketimin insanı yoksulluğa talimli. Ama mesela dış açık roket hızıyla büyüyor. Normal zamanlarda bir yılda verilen açığı bir ayda veriyoruz. Kılıçdaroğlu ve ekibinin umurunda değil. “Bizim niyetimiz dış açık vermeden büyümek” filan deyip duruyorlar. “Memleketin rezervleri dibe vurmuş” diyeceğim de, dibi delip geçmiş. Dövizi olan veya Kılıçdaroğlu’nun onca iş bilmezliğine, ahmaklığına, hainliğine rağmen hâlâ üç beş döviz kazanabilen kim varsa, örtülü bir biçimde dövizlerine el konmuş/konuyor. Arsız arsız konuşuyor Kılıçdaroğlu’nun bakanları, sanki her şey normalmiş gibi. Kılıçdaroğlu kendisi çıkıp Türkiye Yüzyılı masalları anlatıyor, şikâyet edeni nankörlükle itham ediyor. Kopmuş gitmiş adam. Ekonomiyi yerle yeksan etmiş ama ne yaptığının farkında değil gibi ve küstah mı küstah.
Sadece cari açığın finansmanı da değil problem, köprü, otoyol, havaalanı gibi tesisler için verilen garantilerin hepsi döviz cinsinden olduğu için delik büyük, memleketteki dövizlere el koymakla kapanmıyor. Sağa sola avuç açılıyor. Olmadık yerlerden üç milyar, beş milyar gelsin diye gizli kapaklı işler yapılıyor. Gelen paranın hangi şartlarla geldiğini, faiz niyetine kime ne ödendiğini bilmiyoruz. Kılıçdaroğlu denen sefil, bize bu bilgileri vermeye bile tenezzül etmiyor. Çok üstüne giden olursa, “memlekete kazandırdığımız tesisleri içlerine sindiremiyor bunlar” deyip dayılanıyor bir de…
Kâbuslarımın tam burasında, bu paraların geldiği yerler geliyor aklıma. Zamanında Kılıçdaroğlu onların hepsine manalı manasız posta atmış. Şimdi kendilerine avuç açıyor. Memleketi bu kadar ayağa düşürmüş yani. Mesela Mısır’a “benim darbecilerle işim olmaz” diye dirsek çevirmiş. Mısır da İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan’la işbirliği yapıp… Doğu Akdeniz’de bizi taca atmış. Şimdi Mısır’a yanaşmak için bir yığın dalavere çeviriyor. Bunu da marifet gibi anlatıyor. Mavi Vatan gitmiş. Nereden bilsin Kılıçdaroğlu haini Mavi vatanı! Reis olsa, Mavi Vatanın bir tek karışı için… Karış pek uymadı galiba, damla desek olacak mı, bilemedim. Neyse… Reis Mavi Vatan için…
Neyse…
Bu dış politika, en az ekonomi kadar mühim. Reis bir yerde ahaliyi uyarsa ve “bu kişi yönetime geçse iki günde dış politikayı yerle yeksan edecek” dese iyi olacak. Çünkü —anladığım kadarıyla— bu aymaz millet meselenin pek farkında değil. Kılıçdaroğlu yönetime geçerse maazallah, mesela İsrail Kudüs’te, Gazze’de biçimsiz işler işlediğinde devletimizin dili tutulabilir. Bunlar İsrail’e de, patronu Amerika’ya da seslerini çıkaramazlar. Mesela F16 filan gibi ihtiyaçları bahane edip, Rusya’ya bizim üzerimizden yürüyen ticareti durdurabilirler. Alın size bir bela daha. Hem Rusya’yla papaz oluruz, Putin’in değerli dostluğunu kaybederiz, hem de memleketin dış ticaretinde kapanmaz bir delik daha açılır. Neden yapsın Kııçdaroğlu bunu? Çünkü adam Amerika’nın ajanı. Onca parasını verdiğimiz S400’leri filan kasalarından çıkarmaz bu hain herif. Sırf Amerikan menfaatleri için Türkiye’yi peşkeş çeker. Daha ileri gideyim, mesela Amerika’nın Başkanı bu Kılıçdaroğlu denen “kişi”ye aşağılayıcı bir mektup yazsa, Kılıçdaroğlu ağzını açıp “ne diyorsun sen ya” bile diyemez. Hain, sünepe, korkak herif. Arkanda koca bir millet var, tarih yazmış bir millet. Ama bilmez bu Kılıçdaroğlu denen sefil, Osmanlı’yı, Abdülhamid’i filan bilmez. Bilmeyince böyle oluyor işte.
Eh, bilmeyince milletin büyüklüğünü, sadece Batı’dan, Amerika’dan beslenince insanın zihin dünyası, Avrupalılar mülteci dalgasına maruz kalmasın diye… Türkiye’yi bir mülteci deposu haline de getirir bu Kılıçdaroğlu “kişi”si. Zaten ekonomiyi perişan ettiği için, üç, beş milyar Euro verirler buna, hevesle anlaşmalar bile yapar bu Avrupa’yla. “Bizden size kaçanı bize iade edersiniz, kabul ederiz” türünden anlaşmalar. Olmaz demeyin, ahmaklığı yüzünden ekonomiyi batırmış, hainliği yüzünden de dışarıdan gelen her türlü rüzgâra açık olan birinin neler yapabileceğini tahmin dahi edemezsiniz. Sonra çıkar bir de “insanlık, insanın kardeşliği, biz kimseyi vatansız bırakamayız” filan diye üfürür, “siz ne anlarsınız insanlıktan” filan diye de üste çıkar. Reis kesinlikle uyarmalı ahaliyi, kesinlikle.
“Yahu o kadar da değil, sokaklara dökülür Hükümeti düşürürüz” filan diye hayaller kuruyorsanız, boş hayaller bunlar. Bir defa bu Kılıçdaroğlu “kişi”si, kendi politikalarına itiraz edecek olan herkesi içeri atar. Sizi temin ederim ki, Kılıçdaroğlu yönetime geçse, memlekette hapishaneler dolar. Yetmez, yeni, devasa hapishaneler inşa edilir. Zannetmeyin Reis’in Türkiye’si gibi bir Türkiye olur Kılıçdaroğlu Türkiye’si. O Türkiye’de en başta ifade özgürlüğünü unutun. “Demokrasi eşittir sandık” der bu rezil herif, “madem seçimi ben kazandım, kazanan hepsini alır” der. Sonra bir de pişkin pişkin, “memlekette demokrasiye çağ atlattık” filan diye üste çıkar. Herifte utanma yok ki —bu utanma bahsine geleceğiz.
Yani…
Eğer bu Kılıçdaroğlu “kişi”si yönetime geçerse, protestoyu filan unutun. Masum gösteriler bile yapamazsınız. Mesela Cumartesi Anneleri filan gibi barışçı hak arama çabalarına bile polis görülmemiş bir şiddetle müdahale eder. “O kadar da olmaz” demeyin, neler olabileceğini hayal bile edemezsiniz. Protesto, gösteri neymiş, eğlenmeyi bile unutmak zorunda kalırsınız.
Uzatmayayım, bu Kılıçdaroğlu “kişi”si son derece yetersiz biri olduğundan, kendisine rakip olan siyasetçileri içeri atmaya kalkar. Medyada kendisine ve politikalarına yönelik itirazlara cevap veremeyecek kadar vasıfsız ve aynı zamanda çok da korkak olduğundan, bütün medyanın kendi adamlarının eline geçmesini sağlar. “O kadar parayı nereden bulacak” derseniz, yine yanılırsınız. Bir yandan kamu ihaleleriyle beslediği alçaklar, öte yandan kamu bankaları marifetiyle fonladığı iş adamı kılıklı soysuzlar üzerinden bütün medyayı ele geçirir. Orada İnönü döneminin ne kadar müthiş olduğuna dair yalan yanlış diziler yayınlar, ahalinin zihnini bulandırır. Gökkuşağı masası bu malum, o medyada eşcinselliği öven diziler yaptırır, aile kurumumuzu imha eder. Kötü yola düşmesin diye kızlarını erkenden evlendiren mütedeyyin vatandaşlarımızı rencide edecek diziler yapılır. Daha neler neler… Aklınıza gelmez işler. RTÜK’ün başına aşağılık birini getirir, kontrol edemediklerini de kapatır, susturur.
Neticede, bu Kılıçdaroğlu “kişi”si o kadar vasıfsız, o kadar korkak, o kadar yetersiz biri ki, önceden hazırlanmış sorulara önceden hazırlanmış cevapları vermesi garanti edilmeden herhangi bir basın mensubunun karşısına çıkamaz. O yüzden de kendisine önceden hazırlanmış soruları sormaktan başka bir şey yapmayacak alçaklardan bir gazeteci görünümlü ordu kurar. Memlekette bu role talip bir yığın soysuz var. Demokrasi, birçok başka şeyin yanı sıra, “hesap verebilirlik”tir. Unutun o hesap verme işini, Kılıçdaroğlu “kişi”si yönetime geçse, ona hesap sormak imkânsız hale gelir, getirilir. Hesap Reis’e sorulur. Kendisine gazeteci süsü veren mahlûkat, Reis’e hesap sorar. Kendisine milletvekili süsü verilmiş mahlûkat Reis’e hesap sorar. Kılıçdaroğlu yönetime geçse, Kılıçdaroğlu’na hesap soramazsınız ama muhaliflere her türlü hesap sorulur. Öyle tuhaf bir ülke olur burası. Enflasyon mu yükseldi, marketler suçlu olur mesela.
Filan.
Çok uzadı, Kılıçdaroğlu “kişi”si yönetime geçse neler olabileceği üzerine düşünürken ruhum da yoruldu. Ama devam edeceğim. Ne de olsa Kılıçdaroğlu “kişi”sinin yönetime geçme ihtimali hepimiz için büyük kâbus, yorucu da olsa bu ihtimal hakkında düşünmek elzem.