Çeşitlilik, Belirsizlik, İhtilaf, Zenginlik

Âlem çeşitlilik üretiyor. Neden öyle bir tercihi var bilmem ama öyle yapıyor.

Canlılık ortaya çıktıktan sonra, âlemin çeşitlilik üretme kapasitesi dramatik bir biçimde artmış. Evrim, daha önce hayal bile edilemeyecek bir hızla çeşitlilik üretiyor. İnsan ortaya çıkınca, âlemin çeşitlilik üretme kapasitesi bir defa daha vites büyütmüş. İnsan türü, kendisi olmasa olmayacak olan çeşitlilikler üretiyor. Mesela İspanyolca ve Türkçe gibi… İspanyolluk ve Türklük gibi…

Sartre “her insan, kendisi olmasa olmayacaktı olan bir boşluğu doldurur” demişti. Her şey öyle. İspanyolca da mesela, kendisi olmasa var olmayacaktı olan bir boşluğu dolduruyor. Bu hal de, haritası çıkarılabilir —hatta çıkarılmış— bir âlem varsaymayı tercih eden zihinlerimiz için biraz büyük geliyor. Düşünün ki âlem bir puzzle. Tamamlanmış. Bize düşen o tamamlanmış âlemin esrarını deşifre etmek. Ne kadar konforlu bir kavrayış. “Şu parçayı şuraya bunu buraya koyacağız, puzzle çözülecek, huzura ereceğiz” derken… Yeni bir parça ekleniyor. Daha önce tamam olan âlem, ilave parçayla yine tamam oluyor.

Kafa karıştırıcı. Konforsuz. Kavraması muhtemelen imkânsız ama —mümkünse bile— en azından yorucu.

Âlem çeşitlilik üretiyor. Çeşitliliğin üretilebiliyor olması, kaçınılmaz olarak belirsizlik üretiyor. Belirsizlik de insanoğlunun sevmediği bir şey. Belirsizliği ortadan kaldırmak, olmuyorsa azaltmak gerekiyor. Despotun birini güçle donatıp onun koyduğu/koyacağı kurallara itaat edersek, belirsizlik azalıyor. Artık herkesi hesaba katmak zorunda değiliz, sadece bir kişinin ağzına bakmak kâfi. İnsanoğlu binlerce yıl böyle yaşamış. Herhalde sebepsiz değil. Belki biricik sebebi belirsizlikten kaçınma talebi de değildir ama belirsizlikten kaçınma ile otoriteye tapınma arasında bir korelasyon olduğundan, kendi hesabıma şüphem yok.

Âlem çeşitlilik üretiyor. Çeşitlilik belirsizlik üretiyor. Belirsizlik otorite üretiyor. Üretemiyorsa… İhtilaf üretiyor. İnsanoğlunun son üç yüzyıldaki olağanüstü kazanımlarının neredeyse tamamını, Avrupalıların otorite üretememiş, dolayısıyla ihtilaf üretmiş olmasına borçluyuz. Ama bu olguya bakıp, Avrupalıların belirsizlikten korkmadığına, otorite sevmediğine, ihtilaftan ürkmediğine —yani Avrupalıların farklı bir insani dokuya sahip olduğuna— hükmetmek ahmaklık olur. Avrupalılar başlarına geleni istemediler, sadece onun başlarına gelmesini engelleyemediler. Malzeme dünyanın başka yerlerindeki malzeme ile aynı yani, malzemenin örgütlenme tarzı bir ara değişmiş.

İhtilaf acıtıcı bir şey. Avrupalıların bu son üç yüzyılda canları çok yandı. Çok. Neredeyse hiç huzur bulmadılar. Bugün dünyanın en ücralarında bile keyfi sürülen zenginliğin —sadece maddi zenginliğin değil, aynı zamanda ve daha çok kavramsal zenginliğin— muazzam bir bedeli, bir belirsizlik ve huzursuzluk bedeli/fiyatı vardı, onun büyük bölümünü, özellikle o üç yüz yılın ilk yüz yılında Avrupalılar ödedi.

Ne kadar köfte, o kadar ekmek yani.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et