Konforun Sonu
Trump beklenenden çok oy almış, öyle diyorlar. Cümleyi tersten kurarsak, demek ki, hanımefendiler, beyefendiler, Trump’ın aldığı oydan çok daha azını alacağını beklemişler. Öyle olmayınca da… Son dönemde hep —her şey karşısında— yaptıkları gibi, fevkalade müteessir olmuş, hayal kırıklığına uğramışlar. Canlarım benim, kıyamam ben onlara…
Trump ve benzerleri için ısrarla popülist tabirini kullanıyorlar. Adam, Hazine ve Maliye Bakanının istifası hakkında popülasyona bilgi vermeye bile tenezzül etmiyor, muarızları adama popülist diyor. Muarızlarının bu adlandırması —dünya hakkındaki yekûn adlandırmaları ve kavramlaştırmaları gibi— truth oluyor. Eh, truth böyleyse… Post-truth da ona göre olur işte.
Alper Görmüş, Mahçupyan’ı da yardıma çağırıp, analizler yapmış, süfli talepleri olan ezik kitleler varmış, soylu talepleri olanlar ile aralarındaki gerilimleri çözemedikleri için, popülist liderlere yöneliyorlarmış. Bu da plasebo etkisi yapıyormuş.
Şöyle başlıyor yazı:
“Ağrıları ya da hastalıkları iyileştirmede hiçbir etkisi olmadığı bilinse de kullananlara ‘iyi gelen’ ‘nötr’ maddelere plasebo deniyor. Plaseboların fiziksel hastalıklardan ziyade psikolojik sorunlarda işe yaradığını ve plaseboyla iyileşmede kilit noktanın ‘inanç’ olduğunu söylemeye bile gerek yok.
“Tıpkı bunun gibi, popülist liderlerin de mağduriyet duyguları ve korku düzeyleri yüksek kitlelerde plasebo etkisi yarattığını söyleyebiliriz.”
Yanlış biliyor. Fiziksel hastalık dediği her ne ise, o hastalıklarda da plasebo etkisi işe yarayabiliyor. “İnanç” dediği şey ise, aktif maddesi “işe yarar” bulunan ilaçların işe yaraması için de elzem, filan. Yanlış biliyor ve fakat yanlış bildiğini bilmiyor. Tıpkı popülist dediği liderlerin popülist olmadıklarını bilmemesi gibi… Alışmış bir defa, bir durumla karşılaştığında, adını o koyacak. Ezik kitleler, doğru olsa da, olmasa da o adlandırmayı —dolayısıyla o adlandırmanın içinden zuhur ettiği kavramlaştırmayı— kabul edecekler. Doğru olmayan o adlandırma doğru kabul edilecek. Ve yürüyüp gideceğiz.
Görmüş’ten öğreniyoruz ki, Mahçupyan teşhisi koymuş: “Toplumlar idealize ettikleri, alışık oldukları veya onlara bir norm olarak sunulan yönetim sistemlerinin işe yaramadığını gördüğünde en kolay alternatife geçiş yaparlar.” Yaa… Hâlbuki ne yapmalılardı? Veya başka ne yapabilirler?
Görmüş’ün can alıcı tespiti başlarda bir yerde: “…kaçınılmaz soruları ertelemenin âlemi yok, soruları dümdüz sormalı ve onlarla halleşmeye başlamalıyız: Demokrasi artık neden yetmiyor? Demokratik geleneğe sahip koca koca ülkelerde kitleler neden ‘demokrasi’ye güvenmiyorlar da popülist liderlerden medet umuyor? Demokrasiye inanç neden zayıfladı? Demokrasi neyi çözemedi?”
Demokrasi problem çözmez, hiçbir şeyi çözmez. Demokrasi problemlerini çözebilen toplumlar üretir. Toplumların muhtelif problemleri var, birçoğunu çözdüler —demokrasi içinde, olgunlaşarak. Çözemedikleri, henüz çözemedikleri problemleri var. Herhalde birçok problem… Biri de, Görmüşlerin, Mahçupyanların ve birçok başkalarının manasız kavramlaştırmaları. Esasen o kavramlaştırmalar da problem olmayabilir ama öyle fütursuzca, plasebo, eziklik, problem çözen demokrasi, popülizm, soylu/süfli talepler filan gibi lafları arka arkaya sıralarken dilini ısırma ihtiyacı bile duymama hali bir problem.
Ve toplumlar, görünen o ki, Görmüşleri, Mahçupyanları ve benzerlerini, yani kimselerin talep etmeye cüret edemediği muhteşem soylu talepleri olduğunu varsayan, her bir keslerden daha vicdanlı olduklarını, yüksek kültür sahibi olduklarını vehmeden, kendilerini kendiliklerinden seçkin sınıfına atamış ve fakat olup biteni anlamaya güçleri yetmediğinde —tahminleri tutmadığında— derhal müteessir oluveren, o alçak kültürlü eziklere sitem ederek —bir nevi plasebo herhalde— kendilerini tedavi ediverenleri derdest ederek, bir problemi daha demokrasi içinde çözecek.
Erdoğanlara, Trumplara oy verenler, daha düne kadar, fevkalade güçsüz idiler. Görmüşler, Mahçupyanlar —yani biz— ise çabaları ile, kabiliyetleri ile orantısız bir güce sahip idiler. Yani piyasa çalışmıyordu. Demokrasi içinde, kitleler güç kazandılar, güçlendiler. Piyasaya girdiler, piyasanın bir parçası oldular. Piyasa yokken, her ürettikleri satılabiliyor iken rahata alışmış olanlar, fena halde çuvalladılar.
Kitleler o güçle ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bilmezler. Şimdilik ne istemediklerini, bana kalırsa fevkalade zarif bir biçimde belirtiyorlar. Artık öyle üç kuruşa beş köfte yok. Bir zahmet biraz zahmet edeceksiniz. Oradan buradan topladığınız kavramları rastgele bir araya getirip, kendi imtiyazlı pozisyonunuzu korumak artık mümkün olmayacak.
Filan.
Ama beylerin çoğu çaba harcamayı bilmiyorlar. Onun yerine biraz daha vicdan lafı kullansak?