Kötücül Bir İlah
Bay Erdoğan… Diye başlayacaktım ki… Açıklama ihtiyacı doğdu.
Bu kalıbı Erdoğan’dan ilham alıp da kullanıyor değilim, ta 2009’da kullanmıştım, telif borcum yok yani. Esasen şahsına hep böyle hitap etmek derdindeydim, o vakitler kendisine saygı duyduğum biri ifadeyi fazla sarkastik bulmuştu, ben de ne yazık ki kendisine itibar etmiştim.
Neyse, bay Erdoğan böyle bir dönemde siyasi çıkar uğruna çirkefçe kampanyalar yürütülmesini hazmedemiyormuş. Nasıl bir sindirim sistemi var, anlaması zor. Bay Erdoğan’ın hazmedebildiklerini biz hazmedemiyoruz. Onun hazmedemedikleri ise bize hiç de hazmı zor gibi görünmüyor, aksine, işgal ettiği koltuğa oturan herkesin hazmetmesi gereken şeyler bunlar. Nadide kıçlarıyla o koltukları daha önce ısıtmış olanlar daha neler neler gördüler, işittiler. Kaldı ki ortada çirkefçe bir kampanya filan da yok. Daha doğrusu, bütün çirkefçe kampanyalar bay Erdoğan ve şürekası tarafından imal ediliyor.
Bay Erdoğan, bir depremzedeye “kader planı” gibi bir laf etmiş. Daha önce muhtelif koltuklara yerleştirdiği omurgasızlar böyle bir “kampanya” için altlığı hazırlamıştı. Ama zaten çok da lüzum yoktu, çünkü bay Erdoğan’ın beceremediği her şey, takdir-i ilahi. Maden kazalarından başlayın, depremlere kadar. Mesela yoksullaşıyor muyuz, bay Erdoğan’ın dininin Diyaneti, Cuma hutbelerinde bize yoksulluğun Allah’ın takdiri olduğunu söylüyor. Zenginleşirsek, yani bir vakitler zenginleştiğimizde, hepsi bay Erdoğan sayesindeydi, ondan öncesinde taş devrindeydik, malumunuz.
Bay Erdoğan’ın dininin tuhaf bir ilahı var anlayacağınız. Bizi madenlerde öldürmeye, depremlerle kökümüzü kurutmaya, olmadı yoksulaştırmaya ant içmiş, kötücül bir ilah. Ama bay Erdoğan izin vermiyor. Nereden biliyoruz? Bazı madenlerde hâlâ çalışılabiliyor. Bazılarımız henüz enkaz altında kalmadık. Bazılarımız da hâlâ zenginleşiyor. Hepsini bay Erdoğan’a borçluyuz.
Bazen bay Erdoğan’ın bizi yüz yıl filan geri götürdüğü söyleniyor. Hayır, iki bin yıl önceye götürdü. İnsanoğlu zihin haritalarını kaprisli ve kötü niyetli ilahlardan temizlemeye, onun yerine bizi kayıran, müşfik, iyi bir ilah ikame etmeye iki bin yıl önce başladı. Ama işte bay Erdoğan’ın dininin ilahı Zeus gibi biri, işi gücü bize kazalar, depremler, yoksulluklar yollamak. İyi ki bir nevi Prometheus olarak bay Erdoğan var da, arada bir nefes alabiliyoruz.
Başa döneyim, Erdoğan’a neden “bay” Erdoğan demeye karar vermiştim? Çünkü ta o tarihlerde şahsının devletleştirilmesi işleminin başladığının işaretleri vardı. Benim içinde yetiştiğim çevrelerde “bay” ibaresi, herhangi bir aşağılama, bir hakaret tınısı taşımadan, “devletin malı” olanları işaretlemek için kullanılırdı. Erdoğan da “bay” olma yoluna girmişti. O yolda, bugüne kadar hiçbir faninin göze alamadığı kadar ilerlediğini teslim etmemiz lazım.
Misal çok da… Yazının başlarında zikrettiğim son derece sembolik bir misalle yetineyim. Siz hayatınızda “kader planı” gibi bir tamlama kullanan herhangi bir sıradan mümine rastladınız mı? “Kader” gibi bir kavramı “plan” gibi —buram buram mühendislik, okullanmışlık, kudret, devlet kokan— bir kavram ile yan yana getirmenin telifinin bay Erdoğan’a ait olduğunu iddia edecek değilim. Mektep medrese görmüşlüğünü, biz cahil fanilerden farklı olduğunu kayda geçirmek isteyen başkaları da böyle bir tamlamayı kullanmışlardır. Bay Erdoğan’ın mektep, medrese görmüşlüğü son derece şüpheli de, kendilerini biz fanilerden ayırma ihtiyacı kesin.
Şimdilik kesmeden önce, ezbere Türkiye tahlili yapıp dururken “ahalinin kendisine benzeyenleri seçtiği” iddiasını tekrarlayıp duranlara da kapak olsun bu tespit.