Muhalefet Ne Yapsınmış
Anlaşılan o ki, Marmara’daki müsilaj ile Peker videoları vasıtasıyla açığa çıkan sosyopolitik lağım malumatı arasında bir paralellik kurmayanı dövüyorlar. Nevşin Mengü’ye yakışır da, Ayşe Çavdar da kervana katılmış. Çavdar’ın yazısında dikkat çekmek istediğim husus başka. Ortada muhalefet yokmuş. Bakmış Kılıçdaroğlu’na, yok. Akşener’e bakmış yok. Buraya kadar kendisiyle fena halde mutabıkız. Ama o, başını çevirmiş ve… EMEP, HDP, SOL Parti, TİP, TKP, TÖP ve Halkevleri tarafından yapılan açıklamayı görmüş… Tatmin olmuş mu anlamadım ama en azından bir ışık görmüş.
Daha önce Mithat Sancar Medyascope’da Ruşen Çakır’a, partisinin bu gidişata seyirci kalmadığını göstermek için… Lafın burasında içim gıcıklandıydı, itiraf edeyim. Sonra birileri ile birlikte bir açıklama yapacakları gibi bir laf etti. O açıklama buymuş herhalde. Sizin de farkında olduğunuz gibi, açıklama memleketin bağrına, Taksim meydanına geçenlerde dökülen gül suyunu taşıyan tanker gibi düştü. Aniden bir ferahlama bende… Anlatamam. Bu çapta bir kirliliğe ancak böyle müthiş bir açıklama ile çare bulunabilirdi.
Fransa’dan ise mesele biraz farklı görünüyor anladığım kadarıyla. İrfan Aktan Hamit Bozarslan ile söyleşi yapmış. Orada da müsilajla başlıyoruz ve Peker’e geliyoruz. Bozarslan’a göre, Türkiye toplumu reayalaşmış, korunma hakkına mukabil, hak talep etme hakkından vazgeçmiş. İrfan Aktan bu halin bir vazgeçme değil de baskıya karşı direnememe olabileceğine işaret ediyor ama Bozarslan ısrarcı. İlerleyince, muhalefetten ümidi kesmemiz gerektiğini anlıyoruz, artık siyasi partilerin ötesinde bir muhalefet kurgulamak gerektiğine geliyoruz.
Ahmet Şık da dün yine Ruşen Çakır’la Peker’in son videosunu değerlendirirken mevcut muhalefetten bir şey beklememek gerektiğine işaret edip sokağa davet etmişti. Eğer toplum rahatsız olduğunu göstermezse… Gözaltına alınmaktan ve/veya dayak yemekten korkarsa… Maazallah…
***
Ortalık fena halde lağım kokuyor. Kılıçdaroğlu’nun, Akşener’in, İmamoğlu’nun, Yavaş’ın filan burunları koku almıyor gibi görünüyor. Veya kokudan rahatsız değiller. Hatta memnun bile olabilirler, “bu koku bunları düşürür, ne biçim seçim kazanırız” filan hayalleri kuruyorlardır belki de… Kalan herkes de bizi vazifeye çağırıyor.
“Bu işte bir tuhaflık var” derseniz, sağda solda “muhalefete de çok yüklenmeyin kardeşim, ne yapsınlar” türünden müdafaalar işitiyorsunuz. Sosyal medyada gırla gidiyor bu türden uyarılar. Bizim videoların altında da giderek sıklaşan bir frekansla benzer yorumlar baş gösteriyor. Bütün bunları biz seçmişiz, suçlu da bizmişiz yani…
Bu itirazları dile getirenlerin büyük bölümü için, mesela Büyükerşen’in makbul bir siyasi aktör olduğunu düşünüyorum. Daha önce aynı başkanı üst üste iki defa seçmemiş olan Eskişehirliler Büyükerşen’i üst üste beş defa seçtiler. Aradaki seçimlerin hepsinde AKP’yi seçen Eskişehirliler. Yani işbu iktidarı ve muhalefeti seçmiş aynı insanlar Büyükerşen’i de seçebiliyormuş. Seçenek olarak ortaya çıkınca…
Ne yapacağız şimdi?
Esasen işbu itirazları dile getirenlerin, ahali kimi seçse kusur bulacaklarını düşünüyorum. Ne yapsa kusur bulacaklar. Çünkü… Kendilerini ahaliden ayrı, daha kıymetli bir şey olarak görmekten gayrı dünyadan bir beklentileri yok. Yani esas dertleri ahalinin tercihleriyle, lağım kokusuyla filan değil, ahaliyle… Ahaliye sövmek için bahane bulmaya harcadıkları mesaiyi problemleri çözmeye tahsis etseler, muhtemelen problemler de çözülür. Ama öyle bir şey yapamazlar.
Bir defa, dediğim gibi, problem çözülsün diye bir dertleri yok, boka batmış ahalinin omuzları üzerine basıp başlarını bok çukurunun dışında tutabiliyorlar ya… Kâfidir.
İkincisi, problem çözmek filan gibi şeyleri öğrenmemişler. Mekteplerde öğretilmiyor zira. Mekteplerde, kimseye, sosyal hiyerarşinin neresinde olduklarından başka hiçbir şey öğretilmiyor.
Sevmiyorlar insanları. Tastamam kendi istedikleri gibi olsalar, yine sevmeyecekler. Sevgisizlikleri her yerlerinden taşıyor, mevcut kanalizasyona karışıyor. Sonra da… “Niye benim yaptığım nadide ve güzide tercihleri yapmıyorsunuz” diye bir daha kusuyorlar insanların üzerine.
Bu işe bir çare bulamayacak olursak, Bozarslan’ın işaret ettiği türden şeyler gelecek başımıza. Ahali, omuzlarına basıp başını lağımdan çıkarmak dışında herhangi bir şeyi umursamayan bu züppeler de boğulsun diye, yine Erdoğan’ı ve taifesini arkalayacak ve elimizde kalan son ümit kırıntıları da buhar olacak.
***
Gelelim ahalinin neden reaksiyon göstermediğine…
Ulan bu memlekette Cumartesi Annelerininki gibi son derece barışçı bir protesto Süleyman’ın tiksinti verici tedhişine maruz kaldığında bile hiçbirinizin kılı kıpırdamadı. “Ya bana terörist derlerse” diye sütre gerisine saklandınız. En makul, en masum protestolarda bile hiçbirinizi görmedik. Kılıçdaroğlu, kendi koltuğu tehdit altına girince Adalet Yürüyüşü diye bir şey icat etti de, memleketin insanları üçer beşer mıhlanırken gıkı çıkmadı. Şimdi ahaliyi hangi yüzle sokağa davet ediyorsunuz veya sesini çıkarmıyor diye suçluyorsunuz?
Sizin utanmazlığınızın Süleyman’ın utanmazlığından farkı ne?
Siz nasıl şeylersiniz ya? Nasıl şeyleriniz? Yaprak düşse ahaliden bilmekle nasıl bir mana katıyorsunuz hayatınıza? Nasıl bir hayat o? Ne kadar zavallı bir hayat?
Siz nasıl şeylersiniz ki, bizim yerimize bir takım işleri yapmaya talip olmuş, seçilmişsiniz de şimdi iş başa düşünce “önce siz” diyorsunuz? Memleketin görüp gördüğü en çapsız, en zavallı heyete defalarca tuş olmuşsunuz, yapıp yapacağınız bilmem kimlerle bir araya gelip bir açıklama yapmaktan ibaret. İnsan ne kadar utanmaz olmalı ki, “şimdi sıra sizde” desin?
***
Ne yapsın muhalefet?
Bir defa önce, Cumartesi Anneleri filan derdest edilirken göğsünü siper edecekti. Somalı işçilerin protestosunda yanlarında olacaklardı mesela. Urfa’da adalet arayan kadının yanında olacaklardı. Meclisten milletvekilleri toplanıp götürülürken direnecekleri mesela. Bir kadının cenazesi defnedildiği yerden çıkarılırken orada olacaklar, mani olacaklardı. Böyle sayısız şey sayabilirim, sadece son on yıldan… Hiç değilse Berberoğlu mahkûm edildiğine yaptıkları kadarını yapacaklardı.
Yapmadılar.
Malum çete, bu dirençleri görmediği için bu kadar azgınlaştı. Her protestoyu kriminalize etmeyi öğrendi. Ve ahali, bütün bu süreçler boyunca muhalefet denen biçimsiz çete sessiz kaldığı için dilsizleşti.
Bütün bunları yapmamış olan muhalefet şimdi ne yapabilir? İçine düştüğümüz derdin büyüklüğü ile orantılı bir güç ve zekâ ile öne düşer. “Önce siz” demeye zerre kadar hakları yok. Hayatlarında ilk defa risk alır, ilk defa bir işi milletle birlikte yapmaya gönül düşürür, öne çıkarlar ve sonra da bizi davet ederler. İcabet etmezsek konuşuruz.
***
Neymiş? Bunları biz seçmişiz.
Anlamıyor musun kardeşim, kimi seçsen kendisine benzetecek bir makine var orada, ta fi tarihinde Evren ve şürekâsı tarafından kurulmuş. Anlamıyor musun? Anlamıyorsan, sevgisizliğini kusup durma orta yere. Anlamıyor olabilirsin bak, ahaliden nefret etmekten başka herhangi bir manalı şey hayal edemeyecek şekilde hadım edilmişsin.
Ne diyeyim, dert bir değil ki…