Ayşe Çavdar, İslamcıların şehirle ilişkisinin kısa tarihini özetlemiş, ben öyle anladım. Eh, itiraf etmek gerekir ki günün mana ve ehemmiyetine, yani tecrübe etmekte olduğumuz rezilliğe uygun bir mevzu ve Çavdar’ınki de şık bir kavramlaştırma olmuş. Zannedilmesin ki kifayetsiz küfürbazların bağırıp çağırarak, korkutarak, yasaklayarak ayıplarını ve suçlarını örtme çabalarını görmüyorum, onlar hakkında yazma mecburiyetinden kurtulmak için
Ayşe Çavdar doğurgan olabilecek bir mevzu açmış. Dünkü videonun altına da harika eleştiriler gelmiş. Hepsini harmanlayabileceğimiz bir düğüm noktası var gibi görünüyor bana. Diğer her mevzua tatbik edebiliriz —ve bir bölümüne tatbik etmeye çalışacağım— ama aşı karşıtlığı üzerinden derdimi ifade edeyim. Anlaşılan o ki, Çavdar aşı karşıtı değil. Yani? Aşı olunması gerektiğini “biliyor”. Sizin de
Ayşe Çavdar vatan ve yurt kelimelerinin etimolojisi üzerinden çok hoş bir tasnif yapmış. Onun tasnifine yaslanacak olursak, gönül rahatlığıyla diyebilirim ki, bir vatansever değil, yurtseverim. Ve lakin… Memlekette mebzul miktarda vatansever de var —yani kalıcılık vehmine kapılmış insan. Onları ne edeceğiz? Sabun yapmayacağız herhalde. Tehcir? Belki. Belki de eğitmek kâfidir, “bakın kalıcılık vehimdir, sizi vehimlerinizden
Anlaşılan o ki, Marmara’daki müsilaj ile Peker videoları vasıtasıyla açığa çıkan sosyopolitik lağım malumatı arasında bir paralellik kurmayanı dövüyorlar. Nevşin Mengü’ye yakışır da, Ayşe Çavdar da kervana katılmış. Çavdar’ın yazısında dikkat çekmek istediğim husus başka. Ortada muhalefet yokmuş. Bakmış Kılıçdaroğlu’na, yok. Akşener’e bakmış yok. Buraya kadar kendisiyle fena halde mutabıkız. Ama o, başını çevirmiş ve…
Elazığ’da bir deprem oldu. Resmi verilere göre 41 kişi hayatını kaybetti. Her biri, geride bıraktıkları için, dünyada hayatta olan milyarlarca insanın muhtemelen hepsinden kıymetli 41 kişi… Geride kalanlara sabırlar dilerim. İnsanın, insan hayatının sayılara indirgenemeyecek kadar kıymetli olduğunu bilmeyecek kadar nobran biri değilim —öyle olmadığımı zannediyorum. Ama… Benzer ölçekte bir deprem eğer yüz yıl önce
Toplumların—şu veya bu eksiklikleri sebebiyle— popülizm yapan liderlere gönül indiriyor oldukları, dolayısıyla da karar mekanizmalarından toplumların uzaklaştırılması için uygun, yakışıklı bir yol bulunması gerektiği gibi tezler… Bana şöyle görünüyorlar: Oğlunuz matematikten çakıyor, final imtihanına onun yerine girecek birini bulup oğlanın okuldan atılmasına mani olmaya çalışmak gibi… Diyelim uygun birini buldunuz, oğlan geçer not aldı. Problem
Başakşehir’e bakarken, ne olmuş olduğuna odaklanılabilir. İstanbul’un orasına burasına serpiştirilmiş olan, kendilerine sorarsanız İslami hassasiyetleri yüksek insanlar bir araya gelmişler. Kendilerini iyi hissettikleri bir getto kurmuşlar. Hayatlarını ve çocuklarını zararlı gördükleri şeylerden sakınarak, yaşayıp gidiyorlar. Başakşehir’e bakarken ne olmuş olduğundan ziyade, ne oluyor olduğuna da odaklanılabilir. Kendilerini andırmayan insanlarla temasları azaldığında bu insanlara ne olur?