Tommiks Değilsiniz

Haşim Kılıç sert konuşmuş.

Başlamadan tespit edeyim, Haşim Kılıç hakkında kanaatimi… Kendisiyle üç saat yan yana seyahat etmeyi isteyebileceğim biri değil.

Ama…

Haşim Kılıç’ın ettiği lafları okurken, “şimdi sosyal medyada ne biçim linçe uğramıştır” diye aklımdan geçerken, kendisinden çok onu linç edenlerin akıllarına acıyacağımı da biliyordum. Malum, AKP’nin kapatılma davasında kullandığı reyle kapatılmaya mani olmuştu. O reye içerleyenler, tahmin ettiğim akıllarla, Kılıç’a yüklenmişler.

Akıllar?

Nasıl akıllarsa…

Bu hesapça, mesela tuttukları takım yenilmişse, teknik direktörü “neden takımı sahaya çıkardın” diye azarlamaları gerekiyor. Veya bir çift boşanmışsa “neden evlendin” diye… Veya oğlu düşüp bir tarafını kırınca üzülen anneye “onu neden doğurdun ki” diye…

Bu akılların hesaba katmayı bildikleri biricik şey, netice. Süreçleri, yaşanmışlıkları değerlendirebilecek modülleri ya doğuştan yok veya ortaöğretim safhasında mekteplerde alınmış. Aynı akıllar mesela, “yetmez ama evet”çilerden de nefret ediyorlar. Her fırsatta da nefretlerini kusuyorlar.

Bundan sonrası onlara hitaben…

Bakın kardeşim…

Kılıç’ın sayısız defosu olabilir. Çok makbul bir insan olmayabilir. Zamanında yaptıkları veya şimdiki çıkışı, benim bilmediğim, bilemeyeceğim kirli hesapların mahsulü de olabilir. Ama o davada AKP kapatılmış olsaydı… Havsalanızın almayacağı kötülükler saçılırdı ortaya.

AKP’den ve Erdoğan’dan müşteki olduğum herhalde yazdıklarımdan bellidir. Herhalde siz bile anlayabilirsiniz şikâyetçi olduğumu. Lakin çözüm AKP’nin kapatılması değildi/değil. Her şeyden önce bilmeniz gerekiyor ki, AKP denen musibet, tam da sizin akıllarınızla, bir yığın parti kapatıldığı için bu kadar pervasızlaşabildi. Zaten kötüydü ama bu kadar kötülük yaptığı halde ayakta kalabilmesi —birçok başka şeyin yanı sıra— o parti kapatmaların sosyal hafızada bıraktığı izler sayesinde mümkün oluyor.

Yani?

AKP’nin kapatılmaması Kılıç’ın marifeti olabilir. Ama AKP’nin bu kadar kötü olabilmesi sizin marifetlerinizin ürünü. Dünyayı kavrayışınızdaki tuhaflığın, sakatlığın…

Bir çocuk sahibi olmuşsanız, çocuğunuz acı çekecek. Hastalanacak mesela. Bir imtihanda başarısız olacak. Âşık olacak, terk edilecek. Başına türlü çeşitli şeyler gelecek. Bütün bu süreçlerde bir şeyler öğrenecek. Siz de onunla birlikte, belki onun acısından daha fazla acı çekeceksiniz. Siz de öğrenecek, olgunlaşacaksınız. Sizin akla saydığınız şeyle bakınca, “ulan yapmasaydık şu çocuğu, olmadı, şu yaştayken öldürüverseydik” demek gerekiyor. Akıl mı bu?

Bu akıllarla bir de kendinizi herkesten akıllı saymıyor musunuz, insanın nutku tutuluyor. İnsan şaşırıyor ilaveten, bu akıllarla nasıl hayatta kalıyorsunuz? Dünyanın cömertliği karşısında saygısı artıyor —bu akılların sahiplerinin bile karnını doyurabilmesini sağlayabildiği için.

Bakın kardeşim…

“Yetmez ama evet” demedim mesela. Ama sloganın kendisinin de ima ettiği gibi, “yetmez ama evet” diyenler için dünya, sizin dünyanız gibi siyah-beyaz değildi, grinin tonlarından müteşekkildi. Yani gerçekçiydi. Yani büyümüş insanlardı. Sizin gibi, kaç yaşınıza gelmiş olursanız olun Tommiks/Teksas okuyarak yaşıyor değillerdi. Dünya o siyah-beyaz çizgi romanlardaki gibi değil. Siz öğrenmiyorsunuz diye dünya sizin kavrayışınıza uyuyor da değil. Bazen, hatta hemen her zaman olumsuz seçenekler arasından daha az olumsuz olanını seçmek zorunda kalır gerçek insanlar. Şimdi kolay/kestirme görünenin, ileride çok daha büyük belalara sebep olabileceğini bilir bazıları.

Bazıları…

Siz, anlaşılan o ki, o bazılarından değilsiniz.

Geçende Ekşi Sözlükte, sözlükte az sayıda kaldıkları anlaşılan akıllı insanlardan biri, bir başlık açıp “on dört kuşaktır, dedem yedi-sekiz Hasan Paşadan beri CHP’ye oy veriyorduk, Burhan Kuzu’nun tweeti ve Yıldırım’ın açıklamalarıyla uyandık, seçim yenilenirse oyumuz AKP’ye” mealinde bir şeyler yazdı. İlkokul üçten terk biri bile anlardı ironi yaptığını. Ama siz anlamadınız. “Bir kuşak şu kadar yıl, on dört kuşak şu kadar yapar” filan gibi hesaplarla aritmetik dehanızı teşhir ettiniz.

Okumuyorsunuz, okuduğunuzu anlamıyorsunuz. Okumadığınız ve anlamadığınız yüzünüze vurulunca, Erdoğan pişkinliğiyle “anladık elbette ama” filan diye başlayan cümlelerle, utanmanız gereken fiili bir de meşrulaştırmaya kalkıyorsunuz.

Olur a… Kapasiteniz bu kadardır.

Da…

İnsan merak ediyor. Bu kadar sığlıkla, bu kadar cehaletle, bu kadar aymazlıkla, bu derece basitleştirilmiş bir dünya tasavvuruyla, Tommiks/Teksas bilgisiyle, dünyaya nizamat verme şehvetini nerenizden çıkarıyorsunuz? Memleketin, hatta dünyanın en nadide köşesini size tahsis etsek, Mine Kırıkkanat’larınızı, Yılmaz Özdil’lerinizi, Uğur Dündar’larınızı alıp gitseniz oraya yerleşseniz, aha bir aya kalmadan hepiniz açlıktan ölürsünüz. Hayatta kalmak için asgari becerilere sahip değilsiniz. Yine de bir afra, tafra. Bir alacaklı halleri…

Alacaklı değilsiniz yavrum, borçlusunuz. Dünya sizin zannettiğiniz gibi iyiler ve kötüler arasında bir mücadele alanı değil ve siz de Tommiks filan değilsiniz. İyiler saf iyi, kötüler saf kötü değil. İyilerin her kararından saf iyilik, kötülerin her kararından saf kötülük zuhur etmiyor. Her kararın iyi ve kötü neticeleri var.

Filan.

On dört yaşına gelmeden öğrenmiş olmanız gerekiyordu bunları ve daha nicelerini… Öğrenmemişsiniz. Bilmiyorsunuz. Bilenler sizin kadar edepsiz olmadığından, siz de edebi acz zannettiğinizden, bilenlerden öğrenmiyorsunuz. Aha bakın, karşınızda sizin gibiler, Erdoğan’ın liderliğinde, sizin kadar edepsizce…

Ne diyeyim, yine de öğrenmiyorsunuz. Şükredin ki dünya cömert.