Uzaklardan Bir Yankı

Nicholas Kristof NYT’nin Opinion sütununda bir yılsonu değerlendirmesi yapmış. Son derece iktisadi bir lisanla kaleme alınmış, özetlemeye gücüm yetmeyecek. En iyisi acemi bir tercümesini yapayım, kayıtlarda kalsın.
***
Dünyanın halleri yüzünden meyus oluyorsanız, bir de bana kulak verin. 2019, insanlığın uzun tarihindeki en iyi yıldı.
Endişe duymanıza yol açan biçimsiz şeyler gerçek. Ama aynı zamanda muhtemelen 200 000 yıllık insanlık tarihinde çocukların en az öldüğü, yetişkinlerin en yüksek oranının okuryazar olduğu, insanların dayanılmaz hastalıklarla en az boğuştuğu yıl da 2019 idi.
Geçtiğimiz yılların her bir gününde 325 000 kişi ilk defa elektriğe erişebildi. Her gün 200 000’den fazla kişi ilk defa temiz içme suyuna ulaşabildi. Ve her bir günde, yaklaşık 650 000 kişi ilk defa çevrimiçi oldu.
Muhtemelen herhangi bir insan için en büyük felaket çocuğunu kaybetmektir. Bu acı son derece olağan bir haldi: Tarihte doğan insanların yarıya yakını çocukluk safhasında öldü. 1950 gibi yakın bir tarihte bile 15 yaşından küçük olanların yüzde 27’si ölüyordu. Bugün bu oran yüzde 4’e düştü.
Our World in Data web sayfasını işleten, Oxford Üniversitesi ekonomistlerinden Max Roser, “eğer doğacağınız dönemi seçme şansınız olsaydı, geçmişteki binlerce nesilden birinde doğmayı tercih etmek çok riskli olurdu” demişti. “Neredeyse herkes sefalet, açlık ve salgınların olağan olduğu bir dünyada yaşadı.”
Ama… ama… ama Trump! Ama iklim değişikliği! Yemen’de savaş! Venezuela’da açlık! Kuzey Kore ile nükleer savaş riski…
Bütün bunlar önemli meseleler ve ben de düzenli olarak onlar hakkında yazıp duruyorum. Öte yandan korkuyorum ki medya ve insancıl entelijansiya kötü haberler üzerinde o kadar tavizsiz odaklanıyor ki, kamuoyunun her şeyin yanlış bir istikamette yol alıyor olduğuna inanmasına yol açıyoruz. Kamuoyu yoklamaları, Amerikalıların çoğunluğunun yoksulluk şartlarında yaşayan dünya nüfusunun arttığına inandığını gösteriyor —hâlbuki son elli yılın en kararlı eğilimlerinden biri, küresel yoksullukta olağanüstü bir gerileme olması.
1981 gibi yakın bir tarihte dünya nüfusunun yüzde 42’si günde 2 dolardan daha düşük gelirle, BM’nin aşırı yoksulluk olarak tarif ettiği şartlarda yaşamaktaydı. Bugün bu oran yüzde onun altına düştü.
Son on yıl boyunca gazeteler her gün “Dün 170 000 kişi daha aşırı yoksulluk şartlarından çıktı” manşetiyle yayınlanabilirdi. Veya daha yüksek standartları talep edenler için “Günde on dolardan daha yüksek gelir elde edenler dün yine 245 000 kişi arttı” manşetiyle…
Elbette, gelirlerinin yükseldiğini söylediğimiz bu kişiler hâlâ çok yoksul. Ama daha az yoksul oldukları için okuryazar olma ihtimalleri artıyor, açlık çekme ihtimalleri ise düşüyor. İnsanlar kıtlığın olağan ve yaygın olduğunu düşünüyor ama World Food Program tarafından tespit edilen son kıtlık 2017’de Sudan’ın güneyinde yaşandı ve sadece birkaç ay sürdü.
Çocuk felci, cüzam, trahom, fil hastalığı gibi hastalıklar geriliyor ve dünya çapındaki çabalar sayesinde benzer bir eğilim AIDS’te de gözleniyor. Elli yıl önce dünya nüfusunun çoğunluğu okuryazar değildi, bugün ise yetişkinlerde yüzde 90 okuryazarlık oranına ulaştık. Kız çocuklarının eğitimi konusunda önemli mesafeler kat edildi —ve dünyayı değiştiren güçler konusunda, eğitim ve kadınların güçlenmesinin etkileri ile yarışabilecek pek az güç var.
Bütün bunları okurken kendinizi huzursuz hissedebilirsiniz. Dünyada bu kadar çok yanlış varken iyileşmelere dikkat çekmem tatsız, saptırıcı, ayartıcı bulunabilir. Kabul ettim. Kaldı ki sayıların bir bölümü tartışmalı ve 2019 değerleri de birer ekstrapolasyon. Ancak dünyanın hali hakkında derin kötümserliğin iyileştirici olmaktan ziyade paralize edici olduğundan, aşırı kötümserliğin insanları sadece ümitsiz değil aynı zamanda imkânlardan yoksun hissetmelerine yol açtığından endişeleniyorum.
Okuyucular bana sıklıkla, mesela, çocukların hayatlarını kurtarıyor olmamızın, yeni bir kıtlığa sebep olacak olan bir nüfus krizine yol açacağını söylüyor. Ailelerin, eğer çocuklarının yaşayacağına güvenirlerse ve doğum kontrolüne erişimleri de varsa, daha az çocuk yaptıklarını görmezden geliyorlar. Henry Kissinger’in bir vakitler kötürüm diyerek dalga geçtiği Bangladeş’in ekonomisi şimdi Amerikan ekonomisinden daha hızlı büyüyor ve Bangladeşli kadınlar ortalama olarak sadece 2,1 çocuk sahibi oluyor (1973’de 6,9 idi).
Hâlâ altı saniyede bir dünyanın bir yerlerinde bir çocuğun ölüyor olması elbette acıtıcı ama sadece birkaç on yıl önce her üç saniyede bir çocuk ölüyordu. Gelişmeye saygı duymak, daha çoğu için teşvik edici olabilir ve ben de bu yıllık değerlendirmeyle, insanlığın geleneksel düşmanlarına karşı kazanılanları hatırlatırken bunu amaçlıyorum.
İklim değişimi dünyamız için büyük bir tehdit olmayı sürdürüyor, zengin dünyada merhamet yoksunluğu gibi ve öyle görülüyor ki biz BM’nin 2030’da aşırı yoksulluğu ortadan kaldırma hedefini de ıskalayacağız. Aynı anda burada, Birleşik Devletlerde Trump kurumlarımıza karşı meydan okumasını sürdürüyor, milyonlarca aile geride kaldı ve didişmek zorundalar. Bütün bu cephelerde baskımızı sürdürmeliyiz (sonuncusunu o kadar önemsiyorum ki, yeni kitabımı ona ayırdım) ve zor kazanılmış iyileştirmelere şükran duyarsak morallerimiz yükselir.
Ekonomist Roser “tarihte bu problemlere karşı ilerleme kaydetmenin yollarını geliştirmiş ilk insanlarız” diyor. Ve ekliyor “Dünyayı değiştirdik, bu zamanda yaşıyor olmak tüyler ürpertici.”
“Üç şey aynı anda doğru” diye ekliyor, “dünya çok daha iyi, bu haliyle de berbat ve çok daha iyileştirilebilir.”
Beni ayrıca dünyayı daha iyi bir yer yapmak için tutku sergileyen —özellikle de genç— insanlar da yüreklendiriyor. Yakınlarda yıllık “anlamlı ödüller” kılavuzunu yayınladım ve geleneksel olanların yanında dört yeni organizasyon önerdim. Okuyucular bugüne kadar, ülkemizde ve dünyada hayatları kurtarmayı ve dönüştürmeyi hedefleyen bu organizasyonlara 1,6 milyon dolar bağışta bulundular.
Bundan sonra da her gün saçımı başımı yolacağıma söz veriyorum ama kötümserliğimize bir anlık bir mola verelim ve tarihçilerin 21. Yüzyılın ilk dönemindeki eğilimler hakkında muhtemelen ne diyeceklerini düşünelim: korkunç hastalıkların, okuryazar olmamanın ve aşırı yoksulluğun geriletilmesi istikametinde kazanımlar elde edilen dönem.
Benim doğduğum 1959 yılında dünya nüfusunun çoğunluğu okuryazar değildi ve aşırı yoksulluk şartlarında yaşıyorlardı. Öldüğümde okuryazar olmama ve aşırı yoksulluk neredeyse dünya yüzünden silinmiş olacak —ve daha büyük bir zafer hayal etmek güç.
***
Şimdilik tercümeyle yetinelim. Dünyanın öteki ucundan bunları duymak güzel —yalnız olmadığını hissetmek insana iyi geliyor. Bunun tadını çıkarayım. Üzerine söyleyeceğim çok şey var.