CHP Orada mısın, Ses Ver!
Altı saattir CHP’den bir ses yok —veya bana ulaşmıyor. Hayırdır. Öldü mü yoksa!
Hâlbuki birkaç gündür, ne güzel, CHPlilerin CHPlilere ayar verip durmasını, birbirlerinin kuyusunu kazmasını izleyip, dinleyip duruyorduk. CHP’nin hayatta olduğuna dair bir endişemiz yoktu. İronik bir biçimde, hayatta olduğuna dair bir soru işareti olmaması için CHP’nin kendisine işkence ediyor olması lazım geliyor. Şimdinin işi değil, hep öyleydi.
Acıklı olan CHP’nin böyle —olduğu gibi— olması değil. Birkaç gündür sahnelenen karşılıklı peşrevlerle pehlivanlığını, karşılıklı kabarmalarla horozluğunu ispatlamaya çalışma tiyatrosunda sahne alan zevatın —ve bu zevatın işgal ettiği partiye oy vermeyi itiyat haline getirmiş olanların— kendilerini pek akıllı, en akıllı zannetmeleri… Memlekete —hatta ne memleketi dünyaya— dair her şeyin kendilerine sorulması gerektiğine inanmaları… İşbu pehlivanlar kafeslerinden çıktıklarında önüne gelenden dayak yiyor, kümeslerinden her çıktıklarında tüyleri yolunmuş, ibikleri kanlı dönüyorlar.
Sonra?
Kafeslerinde/kümeslerinde birbirlerine dayılanırken, zannedersiniz ki karşılarında kimse duramaz.
Kılıçdaroğlu namında bir vaka var mesela. Bir gün birisi biyografisini yazacak ki kan kırmızı. Ama hepsi kendisinin ve CHP’nin —ve elbette ülkenin— kanı. Şimdi kafesten/kümesten kovulmuş. Eğer on küsur yıldır sadece mevcudiyetiyle Erdoğan’a vermiş olduğu hizmeti bu defa “dışarıda” sürdürmek gibi bir vazife bilinciyle yapmıyorsa yaptıklarını, eğer sahiden kendi “aklıyla” yapıyorsa… Düşünün ki bu akılla kazara bir de seçim kazanmış olsaydı, başımıza neler gelecekti.
Kılıçdaroğlu’nun CHP kümesinde horozlanmasına destek olmuş, partinin bu adamın mülkiyetine kaydedilmesinde kayyumluk yapmış birileri, şimdi çıkmış, CHPlilik, demokrasi filan dersleri veriyorlar, güler misiniz, ağlar mısınız!
Bir de Özel var, Kılıçdaroğlu’nun hıh deyicilerinden iken İmamoğlu’nun omzuna çıkıp Genel Başkan seçilmiş. Seçilmiş ama Genel Başkan olamamış. Olamayacağını idrak edememiş. Yahu senin işin partinin orasından burasından çıkan seslerin üstüne çıkmak, hepsinden daha baskın gürültü çıkarmak değil. O ahenksiz sesleri, o kakofoniyi bir düzene sokmak. Ne yapmış oldun 81 İl Başkanına bildiri yayınlatıp? Ne yapmış olduğunu zannediyorsun? Vites büyütecek zemin mi var? Vites büyütüldüğünde uçup gitmene mani olacak kadar ağırlığın mı var?
Bir yanda İmamoğlu var, her şey kendisinden sorulsun istiyor besbelli. “Başkanı ben belirledim, benim dediğim olur” edasında. Esas gücü kamuoyundaki algısından kaynaklanıyor iken, kendisine medya kurmak, olur olmaz oyuncularla ittifak yapmak, her şeyi kontrol etmeye çalışmak gibi manasız mesailere vakit ve enerji harcayıp duruyor. Anlaşılan at değiştirmeye, Özel atından inip bir başkasına binmeye heveslenmiş. Şimdi vakti midir, çok şüpheli. Diyelim becerdi, yeni at daha iyi koşacak mı, çok şüpheli. Ahıra çekilen eski at(lar) rahat duracak mı, hiç şüphe yok ki durmayacaklar. Kendisini biricik oyuncu, kalan herkesi birer piyon olarak görünce…
Nihayet Yavaş diye bir vaka var. Herkese mesafeli, bir nevi denge unsuru olarak kıymet kazanmış, heybesinde başka da herhangi bir kıymetli şey olmayan bir tuhaf adamcağız. “İmamoğlu senin önüne geçiyor” dediler birileri buna herhalde, kendisi koşmayı bilmediğinden İmamoğlu’nun sağrısını ısırıp onu yavaşlatmayı politika zannediyor. Ötekisi şehvetle “isterken”, onun bu şehvetinden ürkenler için “istemem ama yan cebime koyarsanız da hayır demem” dediği için bir alternatif olmuşsun, senin ne işine “ben de isterem” diye türkü çağırmak!
CHP buydu, hep buydu, bir kümeste birbirlerine horozlanmaktan başka herhangi bir sanatı, herhangi bir işe yarar şey akıl etmeye yarayacak aklı olmayanların kümesiydi. Biliyordum, yine de geçen akşam bana hatırlatıldığında utançla itiraf etmek zorunda kaldım ki, “bu defa başka bir hikâye çıksa ya bu kümesten” diye hayallere dalmışım. Sağ olsunlar, beni rüyalardan uyandırdılar.