Doğmasak Hastalanmayacaktık

Çağımızda âlem hakkındaki yaygın kanaati özetlemeye çalışayım. Dünya, uçsuz bucaksız bir kâinatın ücra bir köşesinde mavi bir cennet. Cömert, müşfik, misafirperver, ahenkli bir yuva. Ve o cömert dünyanın bahşettiklerini adil bir biçimde üleşmeyi bir türlü beceremeyen, o ahenkli yuvanın ahengini bozan insanlar…

Özetlediğim bu kanaat iki devasa yanlışı ihtiva ediyor içinde.

Dünya öyle herkese istediğini sağlayacak kadar zengin bir yer değil. Son derece sınırlı kaynakları olan, o kaynaklar için üzerinde mütemadi bir dövüşün gerçekleştirildiği bir arenada yaşıyoruz. Uzaydan çekilmiş fotoğraflarda görünmüyor ama o fotoğrafların hissettirdiğinin aksine, bu küre hiçbir vakit asude, sükûn içinde bir yer olmadı. Uzaydan çekilen fotoğraflarda görülen şey, fokur fokur kaynayan bir küreyi örten incecik, kırılgan bir kabuk. Üstelik o incecik kabuk da uzaktan göründüğü gibi değil. İnsan denen tür zuhur etmeden önce de vahşi bir yerdi, sonra da hep vahşi bir yer olmayı sürdürdü.

Ahenkli bir yer mi? E, evet. Ahenk derken neyin kastedildiğine bağlı olarak, ahenkli bir yer. Mütemadiyen kendisini tekrarlayan adımlardan müteşekkil bir dansın sahnesi değil ama durmaksızın yeni figürlerin ortaya çıktığı, ortaya çıkan her yeni figürün yeni gerilimlere yol açtığı, her yeni gerilimin bir öncekinden daha zengin, daha karmaşık bir bütünlüğe çözümlendiği benzersiz bir dansın hem sahnesi hem dansçılarından biri. Eğer öngörülemeyen şeylerden zevk alabilecek biriyseniz, nefes kesici bir güzelliğe, bir ahenge sahip. Eğer ahenk derken sükûnet, tekrarlılık, öngörülebilirlik ve benzeri vasıfları bekliyorsanız… Görüp göreceğiniz belki de en ahenksiz şey.

Bu kaynakları kıt, çorak, sıkışık, kan kokulu kürenin üzerinde hayatta kalmaya çalışan insan türü hakkındaki varsayımlar da bütünüyle mesnetsiz. Son derece sınırlı imkânlarıyla, üzerinde belirdiği kürenin her türlü kayganlığına reaksiyon gösterebilmiş, ayakta kalmayı başarmış, tutunmuş bir tür, insan türü. Çok taraflı bir oyunun bir tarafı ve diğer bütün taraflardan farklı bir strateji geliştirebilmiş. Oyundaki yegâne avantajı da, o farklı stratejisi.

Oyunun taraflarından biri olan cansız madde, belirli ve değişmez kimya kuralları çerçevesinde pasif bir davranış sergiliyor. Canlı madde, bir bütün olarak, cansız maddenin hiç direnmeden tabi olduğu termodinamiğin ikinci kanununa meydan okuyor, entropiyi mütemadiyen lokal olarak düşürerek kendisini var ediyor. Canlı maddenin mücadelesi bitimsiz bir mücadele. Entropi sürekli artma eğiliminde ve onu düşürmek için kesintisiz bir mücadele verilmesi gerekiyor. Kahramanca bir direniş. Bu direnişin bir manada bir yan ürünü, bir manada ise direnişi mümkün kılan vasfı, mütemadi bir çeşitlenme. Mesele şu ki, canlı maddenin çeşitlenmesi, o çeşitlilik içinde ilave bir mücadele düzlemine sebep oluyor.

İnsan dışı canlı madde, insana kıyasla bakıldığında, yegâne stratejisi çoğalmak olan, kendisini tekrarlamak olan oyunculardan müteşekkil. Öğrenmiyor. Herhangi bir kedi yavrusu kedi oluyor, büyüyor, ölüyor ve fakat öğrenmiyor. Onun yavruları da tıpkı annelerinin doğduğunda bildiği bilgiler ile doğuyorlar, yaşıyor ve ölüyorlar. Burada öğrenme dediğim şey, başta da vurguladığım gibi, insana kıyasla. Yoksa bir kedinin nöron ağları da hayatı içinde plastik değişiklikler gösteriyor/dur.

İnsanı farklı kılan stratejisi, öğrenme. Mekteplerde gramer öğrenmekten söz etmiyorum —o da işin bir parçası sayılabilir ama pek küçük bir parçası. İnsan tekleri gramer öğrenmeden, hatta gramer diye bir şeyi tarif etmeden önce de lisan öğreniyorlardı. Yine de öğrenme derken esas kastettiğim şey daha derin, daha az belirgin, daha ele/dile gelmez bir şey. Mesela başka türleri, başka hayvan ve bitki türlerini evcilleştirmeyi öğrenmiş insan türü. Şehirler kurmayı, müzik yapmayı, hikâye anlatmayı… Daha sayısız şeyi, öğrenmiş. Bunların hiçbiri biyolojik donanımında yok. Elbette hiçbiri biyolojik donanımına muhalif, o donanıma rağmen yapılmış değil ama hiçbiri o biyolojik donanımdan dolaysızca çıkarsanabilir de değil.

Kurgu dünyasında Tarzan gibi karakterler var. İnsan topluluklarından küçük yaşta kopmuş, dolayısıyla toplumun dışında büyümüş insanlar. Onların toplumla karşılaştıklarında doğan gerilimler üzerinden sayısız spekülasyon üretilebilir. İşaret etmek gerekiyor ki, günümüzün en cahil toplumunun en cahil üyesi, toplum dışında yetişmiş bir insan ile kıyaslanmayacak kadar çok öğrenilmiş bilgiye sahip.

Neyse…

İnsanın stratejisi orijinal, başka hiçbir türde benzeri olmayan bir strateji. O sayede yeterince karmaşıklığa sahip herhangi bir tür ile kıyaslanmayacak kadar geniş bir coğrafyaya, dünyanın neredeyse her yerine yayılabilmiş. Her türlü iklimde tutunabilmiş. İnsanın performansı, eğer dünyayı uzaktan gözleyen bir zeki varlığın gözünden değerlendirilecek olursa, müthiş göz kamaştırıcı bir performans.

***

Dünyanın vahşi, biçimsiz, kıskanç ve öfkeli bir yer olduğu, insanın ise bu elverişsiz ortamda olağanüstü bir performans sergileyen, maddenin bilinen biricik orijinal örgütlenmesi olduğu hususunda yukarıda söylediklerimin kimseyi ikna etmeyeceğini bilecek kadar yaşadım. Eğer siz zaten öyle olduğunu bilmiyordu iseniz veya çağımızda yaygın olan kabulden şüphe etmiyordu iseniz, ben bunları yazdım diye fikrinizi değiştirmeyeceğinizi biliyorum.

Ama işte başımıza gelen pandemi, dünyanın vahşi, düşmanca öfkesinin bir tezahürü. Ahmakça bir çoğalma stratejisinden başka bir şey bilmeyen bir virüsün, çoğalmasını sağlayan konaklarını öldürmesine şahit oluyoruz. (Daha ahmakları konaklarını daha kısa süre içinde ve daha kesinlikle ölüme sürüklüyorlar ve bu yüzde de fazla çoğalamadan yok oluyorlar. Bu da âlemin matematiğinin cilvelerinden biri —ayrıca kafa yormaya değecek cilvelerinden…)

İnsan türü, oynanan oyunda, dünyanın bu tür düşmanca taarruzlarına defalarca maruz kaldı. Covid-19 da onlardan biri ve sonuncu da olmayacak. Bu badireyi de atlatacağız —aramızdan çoğu atlatacak— ve kim bilir ne zaman bir yenisine açık halde olacağız. “Biliniyordu böyle bir şeyin olacağı, neden yeterince tedbir alınmadı” diyenler için söylüyorum, bu bir oyun (game). Siz şuradan tedbir alırsanız, başka bir yerden vurulursunuz. “Tedbir almayalım” demiyorum, tedbir almakla dünyayı kendimiz için emniyetli bir yer haline getiremeyeceğimizi söylüyorum.

İkinci Dünya Savaşından bu yana başımıza gelen en büyük musibetle karşı karşıyayız. Hayat birçok yerde durma noktasına geldi. Ve elektrik dağıtım sistemleri çalışıyor. Sular akıyor. İnternete erişebiliyoruz. Bir yığın tedbir alınmış gibi görünüyor yani.

Yıllar önce bir dergiye, Sarsılıyorsak Tedbiri Abarttığımızdandır başlığıyla bir yazı yazdıydım. Contact filminin bir sahnesinden ilhamla… Çevremizi bir havuz haline getirirsek, havuza düşen küçük bir taş bile alıştığımız pürüzsüz yüzeyi dakikalarca deforme edebilir. Hâlbuki aynı taş denize atıldığında, yani yüzeyi pürüzsüz olmayan bir suya atıldığında, sebep olduğu dalgalanma deniz yüzeyindeki kırışıklıkların arasında hemen kaybolur, gider.

***

Aydınlanma, daha en baştan, âlemin düzenli olduğu, insanın mesuliyetinin de o düzenin benzerini kendi âleminde kurması olduğu varsayımına sahipti. Daha önce defalarca işaret ettim, benim açımdan Aydınlanma aklını deşifre etmekte çok kullanışlı olan Goethe’nin Faust’u, şimdi içinde yaşadığımıza benzer şartları tasvir ederek başlar. Doktor Faust vebanın elinden kurtaramadığı canlar yüzünden isyan eder ve macerası da o isyanın bir neticesi olarak şekillenir.

Mesele şu ki, âlemin düzenli olması başka, o düzenin barışçı, eşitlikçi ve saire olması başka. Aydınlanma insanı —ve Aydınlanma’dan bunca zaman sonra hâlâ Aydınlanma aklıyla amel edenler— düzen deyince tuhaf bir şey algılıyorlar —bir tür düzen eskizi. Sonra tasavvur ettikleri düzen sanki gerçekmiş, en azından gerçekleşebilirmiş gibi, temennilerde bulunuyor, programlar ilan ediyorlar. Dünya bir türlü onların istediği gibi sükûnet bulmayınca da, insan türünü mesul tutup, hepimize sövüp duruyorlar.

Covid-19 bizim marifetimiz değil. Başımıza gelmeyecekti de biz şu hataları işlediğimiz için geldi diye bir durum yok. Evet, eğer dünyayı bu kadar bağlantılı (connected) hale getirmesek, bu kadar yayılmayacaktı. Ama dünyanın bağlantılı hale getirilmesinin faydası, bu pandeminin yol açtığı hasar ile kıyas kabul etmeyecek kadar fazla. “Doğmasaydık hastalanmayacaktık” demek ne kadar kesin doğru ve o yüzden de ne kadar saçmaysa, mevcut pandemiden bizi, yapıp ettiklerimizi mesul tutmak da o kadar saçma.

Esas mühimi, âlemin bir oyun (game) olduğunu ihmal edip, diğer oyuncuların bütün hamlelerini baştan savuşturmanın mümkün olduğunu vehmetmek. Böyle vehmedenler, bir yandan da tabiatı, doğal dengeyi, cartı curtu da herkesten çok müdafaa ediyor gibi görünüyorlar. Başımıza Covid-19 benzeri musibetler gelmemesinin yegâne yolu, bizim dışımızdaki bütün oyuncuları —yani tabiatı— imha etmektir. Eğer tabiatın bir unsuru olarak varlığımızı sürdüreceksek, Covid-19’ların mevcudiyetini ve ikide bir bizi vurmasını da içimize sindireceğiz.

Kâğıt üzerine çiziktirilmiş, bir çocuğun çizdiği resim kadar renkli ve naif bir düzen algısını gerçekleştirilebilir bir rüya olarak pazarlayıp duranlar, gerçeklik bir fotoğraf hassasiyetiyle suratlarına çarpınca, bir an bile sendelemediler. İmanları müthiş. Bazen kıskanıyorum bu sızdırmaz imanı. Küreselleşme, kapitalizm, eşitlik, insan, ezilenler, diğer canlıların hakları, hak, hukuk ve saire diye konuşup duranlar, “yahu biz bunları istiyorduk ama galiba hepsi birden olmuyormuş” demediler, demiyorlar. Birçoğu birden otoriterleşiverdiler ve sokağa çıkanların yakasına devlet yapışsın diye davetiyeler çıkarıyorlar —otoriterliğe herkesten çok sövme madalyasını da kimselere bırakmadan. Bazıları evlerine kapandılar ve evlerinde hayatlarını devam ettirebilmelerinin küreselleşme sayesinde mümkün olduğunu akıllarına bile getirmeden esip gürlüyorlar.

Tarihin hiçbir döneminde nüfusun bu kadar yüksek bir oranı evlerine kapandığı, iktisadi faaliyetlerinden koparıldığı halde, bu kadar çok insan yapısı sistem işlemeyi sürdüremezdi. Açıkçası, “çoğumuz yapılmasa da olacak işleri yapıyor ve hayatımızı o lüzumsuz işleri yaparak kazanıyoruz” deyip durduğum halde, yaşadığımız şartların sürdürülebiliyor olması beni şaşırtıyor. Ama mezkûr zevat şaşırmıyor. Hiçbir şeye şaşırmıyorlar.

Biz bu badireyi atlatacağız. İnsan türü buradan da öğrenerek çıkacak. Ama eğer bu fırsattan istifade edip işbu karton hayallerin sahiplerinin dünya kavrayışını da tarihin çöplüğüne atmayı beceremezsek, bu pandeminin boşaltacağı alanda, son derece otoriter, totaliter, Aydınlanmacı sosyal düzenlerini dikecekler. Aha bu zevatın akılları, sizi temin ederim, Covid-19’dan daha zalim.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin