Google’ın İşleri

Google, anladığım kadarıyla sadece Türkiye’ye yönelik olmak üzere bir sınırlama kararı vermiş. Ekşi Sözlük’te mevzu ile alakalı olarak başlıklar açılmış. Yazılanları okuyorsunuz ve… Mevzuun ne olduğunu anlayamasanız da, Türkiye’nin nasıl bir halde olduğunu anlayabiliyorsunuz.

Uğur Mumcu, malumat sahibi olmadan fikir sahibi olmak deyimini meşhur etmişti. Yaşıyor olsa ve sözünü ettiğim girdileri okusa, hepsinin yazarlarına parmak sallayabilirdi herhalde.

İyi de…

***

Önce mevzuun kendisi hakkında bir malumat sahibi olmadığımı belirteyim. Yani Google bu kararı neden vermiş, Türkiye’nin hangi kararına binaen vermiş, pek bilmiyorum. Doğru anladıysam, bir tür vergilendirme söz konusu. Eğer doğru anlamışsam, mesela benim aklıma hemen düşen soru şu oluyor: Bugüne kadar vergilendirilmeyen şey neden şimdi vergilendirildi? Öyle mi oldu? Yeni bir ürün çıktı da o mu vergilendirildi? Dünyanın başka yerlerinde benzer vergilendirmeler var mı? İlaveten, Google’ın kararının pratikte kimi etkileyeceğini, nasıl etkileyeceğini, ne zaman ve ne kadar etkileyeceğini de bilmiyorum.

Görünüyordur, Google’ın kararı hakkında bir fikir sahibi olmam için, Mumcu’nun kriterlerine saygı duyacak olursam, en azından birkaç gün çalışmam lazım. Eh, o kadar çalışkan sayılmam. Ben de bir fikir üretmemeyi tercih ediyorum. İyi bir şey mi yaptığım? Doğru olan benim yaptığım mı? Öyleyse, yani benim yaptığım benim için doğruysa, herkes için de doğru mu? Mesela üniversiteye yeni başladığım yıllardaki ben, şimdi davrandığım gibi mi davranıyordum?

Zannediyorum pek de öyle davranmıyordum. Camus’un bir kitabını okuduktan sonra, sanki yekûn külliyatını okumuşum gibi, sanki o yazdıklarını hangi bağlamda, hangi tartışmaların belirlediği iklimde yazdığını biliyormuşum gibi, hararetle, şehvetle tartışıyordum mesela. Esasında kitapların belirli bir sosyal/kültürel bağlam içinde, belirli bir paradigma içinde kaleme alındıklarından bile haberim yoktu. Camus ile —diyelim— Sartre arasındaki ilişkilerden, çelişkilerden haberim yoktu. Fransız olmanın —mesela Alman olmamanın— insana hangi kaderi dayattığı hakkında bir fikrim yoktu. Ve tekrarlayayım, esas mesele o ki, Camus’un yazdıklarının, onun Sartre ile çağdaş, Fransızca yazıp çizen biri olmasıyla sınırlanmış/biçimlenmiş olabileceği gibi bir düşüncem bile yoktu.

Ne yapsaydım?

“Ulan daha öğrenmem gereken çok şey var, şimdi dilimi tutayım, hepsini öğrendiğimde bir fikir inşa ederim” mi deseydim? Mumcu’nun meşhur ettiği aforizma, klasik Aydınlanma aforizmalarından bir başkası. İması basit, Platonik ve o yüzden de baştan çıkarıcı. Bilgi tuğlalarını birer birer dizeceksiniz, şöyle ihtimamla, çabayla ve… Fikir duvarı inşa edilmiş olacak.

Hayat öyle olmuyor. Bir defa bilgi ile fikir arasında, bu aforizmanın ima ettiği türden bir hiyerarşi yok. Fikir sahibi olmadan bilgi edinemezsiniz bir yandan da mesela. İlişki bilgiden fikre çizgisel değil, bilgiden fikre, fikirden bilgiye tekrar fikre, tekrar bilgiye… Döngüsel yani.

İlaveten, herhangi bir fikre ulaşmak için gereken bilginin ne olduğu da tespit edilemez. Google misaline dönecek olursak, mevzu hakkında siz Türkiye’nin yaptığı şeyi, Google’ın yaptığı şeyi öğrenirsiniz ve bilgi ihtiyacını ikmal ettiğinizi düşünürsünüz. Ama mesela benim aklıma gelen “neden şimdi” sorusu aklınıza gelmemiş olabilir. Ve esasında meseleyi anlayabilmek için en elzem malumat da o olabilir.

Öte yandan, o malumata ulaşmak hiç de mümkün olmayabilir. Çünkü eğer benim varsaydığım gibi bir vergilendirme meselesi ise bu, o mevzuatı düzenleyen özne, sadece aşırı iktisadi sıkışmışlık yüzünden sineğin yağını çıkarmaya çalışıyor olabilir. “Başka nereden bir şeyler koparabilirim” noktasına gelmiş ve “aha burada Google var, emeklilerden, emekçilerden soyduklarımızın yanına bunu da ekleyelim” demiş olabilir. Veya mesela “bütün geleneksel medyayı ele geçirdik ama esas damar netten yürüyor, Google’a bir kılçık atalım, o da reaksiyon göstersin, o bahaneyle memleketin elektronik haberleşme ağını keselim” denmiş olabilir.

Bunlar benim aklıma gelen alternatifler. Gelmeyenler vardır, aklıma gelmedikleri için bilmiyorum. Siz de sizin aklınıza gelmeyenleri bilmiyorsunuz. Bilemeyiz. Ne yapacağız şimdi?

***

Ekşi Sözlük’te veya diğer sosyal platformlarda, hayatının farklı merhalelerinde olan insanlar var. Ben çok ham iken, benim gibi çok ham olan akranlarımla Camus tartışıyordum. Biraz piştiğimde, benim gibi biraz pişmiş olanlarla… Biraz daha piştiğimde, biraz daha pişmiş ve ilaveten daha da pişmiş olanlarla…

Sosyal medya, bugüne kadar birbirini tren vagonları gibi takip edenleri üst üste bindirdi. Bunun muhtelif neticeleri olacak —olmuş olanlara bakıp dehşete düşüyorsanız, acele etmeyin yani. Ne gibi neticeleri olacağı hakkında ahkâm kesmek, benim dünya kavrayışıma göre, kehanet kategorisine girer ve ben kâhin değilim, kâhinlere de inanmam.

Malumat fena halde eksik yani ama benim yine de bir fikrim var. Bizim sınırlılığımız sadece akranlarımızla sınırlı olmamızdan kaynaklanmıyordu, aynı zamanda mekânsal olarak da sınırlıydık ve ancak aynı öğrenci evini paylaştığımız insanlarla mesela, sohbet edebiliyorduk —veya aynı dersliği paylaştıklarımızla… Şimdi yaş sınırları ile birlikte mekân sınırları da ortadan kalktı. Herhangi bir şey evrensel olarak doğru, iyi ve güzel değil, dolayısıyla sınırların ortadan kalkması da… Ama yine de sınırların ortadan kalkması, en azından uzaklaşması, bende iyimserlik uyandırıyor.

Elbette ben de görüyorum, mesela Ekşi Sözlük’te giderek daha ham olanlar mecrayı ele geçiriyor. Daha pişmiş olanlar ağır ağır sahadan tribünlere doğru çekiliyorlar. Ama o pişmiş olanlar Ekşi Sözlük’te, onun sayesinde mi pişmişlerdi, daha doğrusu pişmişliklerinde Ekşi Sözlük’ün hissesi ne kadardı bilmiyorum. Mutlaka bir hissesi vardır diye tahmin ediyorum ve şimdiki ham çocukların da pişiyor olduklarını düşünüyorum/ümit ediyorum.

***

Artık, çoğu ham olan, hamlıkları yazdıklarından aşikâr olan çocukların yazdıklarından yola çıkarak, memleketin fotoğrafını çekmeye çalışabiliriz.

Bir defa, ne yapıp edip ikiye ayrılıyorlar. Burada da Google’ı haklı bulanlar ve devleti haklı bulanlar var. Esasında kamplaşma tam da böyle zuhur etmiyor. Daha hassas bir harita çıkaracak olursak, Google’ı haklı bulanlar ve haksız bulanlar var. Bir de devleti haklı ve haksız bulanlar. Böyle söyleyince de ikiye ayrıldılar bakın, bir yanda kendi pozisyonunu Google’ı kerteriz alıp belirleyenler, öte yanda devleti kerteriz alıp belirleyenler… Hep diyor olduğuma geliyorum, esas meseleleri Google ve/veya devlet ile değil, birbirleri ile… Hoşlanmadıkları yazarlar Google’ın yanındaysa, onlar kendilerini Google’a karşı bir yere koyuyorlar.

Ne yapıp edip ikiye ayrılıyorlar ama bu defa, mesele “Türkiye Google’a karşı” meselesi olunca, öyle karpuz gibi ortadan ikiye ayrılamıyorlar. Kerterizi Google olanlar küçük bir dilim. AKP’nin trolleri var, “ulan hainler, şimdi de Google’ı haklı bulacaksınız” diye cepheden taarruz ediyorlar. Google haksızsa, otomatik olarak Reisleri haklı oluveriyor çünkü bu parselasyonu tabii kabul edince. Onlardan nefret edenler kendilerini onlardan ayrıştırmak için “filanca tarihte şunlar yapılsaydı şimdi böyle tehditlere maruz kalmayacaktık” diyorlar. Bir adım sonra “zamanında Köy Enstitüleri kapatılmasaydı” safhasına da gelenler olmuş olabilir.

***

İmdi…

Tarihlerinde Köy Enstitüleri olmayan —kendi Köy Enstitülerini kurmayı bırak, Türkiye’de görünce taklit etmeyi bile akıl edememiş olan— elin Alman’ı, Fransız’ı, İngiliz’i de kendi Google’larını yapmadılar. Kim yapmaya kalkıyor? Ruslar, Çinliler ve bir de biz. Vardır birileri daha ama ben bunları biliyorum.

Rusya ve Çin bu işi becerebilir mi? Becerebilir. Çin devasa nüfusu ve benzersiz siyasi örgütlenmesi sayesinde, Rusya ise Sovyetler döneminde inşa edilmiş nüfuz bölgesinin genişliği sayesinde… Becerecekleri ne olabilir? Çin’de ve Rusya’da Google yerine kendi platformları kullanılır ama mesela Pakistan’da yine Google kullanılır. Pakistan’da Çin veya Rus malı kullanılırsa, demek ki ABD’nin yerini onlar almış olur. Eğer Google bir emperyalizm enstrümanı ise, demek ki, bir emperyalistin yerini bir başkası…

Mesele şu ki, Google denen şey, yarattığı fayda her ne ise, İsveç’in ayrı, Pakistan’ın ayrı, Mozambik’in ayrı Google’larını yapmasıyla o faydayı üretemez. Çünkü işbu sektörde ekonomik ölçek dünya geneli. Müteşebbislerine kazandırdıkları, ürettikleri faydanın sadece bir bölümü. Esas mühim fayda, Google aramaları sayesinde üretilen bilgi. Google’ı böldüğünüzde, o bilgiye siz de sahip olmuyorsunuz, o bilgi kayboluyor. Google mesela, elindeki veri sınırlandığı için, Fransızcadan Türkçeye tercüme konusunda performans düşüklüğü gösterir, filan.

Dolayısıyla uygun olan, herkesin kendi Google’ını yapması değil. Google’ın hisselerinin olabildiği kadar yaygın olarak paylaşılması ve esas mühimi Google’da biriken bilginin (malumatın) herkes tarafından paylaşılabilir olması.

Google bize istediğini yapabilir/yapsın” ile “biz Google’a istediğimizi yaparız/yapalım” dışında bir seçenek daha var yani. Aranırsa başka seçenekler de bulunabilir. Ama bulunamıyor. Çünkü zaten aranmıyor. Çünkü zaten Google filan bahane, derdimiz birbirimizi dövmek.

Rusya ve Çin’de “kendi Google’ımız” türü maceralara atılabilmek, ülkenin dünyadan soyutlanması sayesinde mümkün oluyor. Eğer bu maceralardan netice alınabilirse soyutlanma daha da keskinleşecek. Zaten dünya tarihi şahit ki, dünyanın kalanından soyutlandıkça soyutlanma ihtiyacı artar. O soyutlanmayı sürdürebilmek için zorbalık ve baskı ihtiyacı artar. Bu süreç, her daim, soyutlanmış olanın çöküşüyle, arkasında devasa bir enkaz bırakmasıyla neticelenir.

Eh, soyutlanmamanın, ABD’nin arka bahçesi olmakla neticelenmemesi de gerekiyor, itirazım yok. Ama özellikle yeni teknolojiler bahse konu olduğunda, ABD’yi dünyanın kalan tamamından ayıran bir asimetri var ve giderek de keskinleşiyor. Mesele şu ki, “ABD’nin ötekisi olanın kefesine kendimizi de koyup teraziyi önce bir dengeleyelim, ABD hegemonyasına son verelim, sonrasına sonra bakarız” demenin âlemi yok. Bu tür problemler öyle çözülmez. Google’a çizik atmaya filan kalkmakla hiç çözülmez.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et