Karine

Dünyanın geleceği hakkında iyimser olduğumu defalarca söylemiştim. Dün de, mealen, “Trumpların filan güç kazanmasına itibar etmeyin, geçecek bunlar” diyerek, kendimi tekrar etmiş oldum.

İyi de karinem ne?

Önce şu hususta mutabık kalmamız gerekiyor: Trump görünür bir şey. Trump’ın seçim kazanması da öyle. Ama benzer kolaylıkla görünmeyen çok şey var. Bir misal verecek olursak, kıtalar kolayca görünür şeyler ama hareketleri o kadar kolay görünür değil. Bir defa o hareketler çok yavaş ama yegâne mesele o da değil, tektonik plakaların sınırları, kelime manasıyla da görünmez. Uzun tahlillerle nereden geçtikleri hakkında bir fikir sahibi olabiliriz, o kadar. Kıtalar, tektonik plakaların hareketlerinin neticesi… Trump ve/veya Erdoğan da öyleler, tektonik plakaların muadili sayabileceğimiz sosyolojik kesimlerin hareketlerinin neticeleri her biri. Büyük ve beklenmedik depremlerin neticesinde yükseldiler. Tabii olarak da artçıları hakkında endişeye yol açtılar.

Ama…

Artçı depremler gelmedi. Veya korkulacak kadar büyük depremler olmadı hiçbiri. Le Pen mesela, derin ve köklü bir fay hattında oturmasına rağmen, beklendiği/korkulduğu ölçüde yükselemedi.

Demiş oldum ki, bir şeylerin olması kadar olmaması da karine olabilir. Ama esas işaret etmek istediğim bu değildi –en azından bundan ibaret değildi. Trump ve/veya Erdoğan’dan duyduğunuz endişeyi yatıştırmak için onların benzeri, onlar kadar görünür şeyler beklemek yanlış.

Âlem bir ağ. Ağların bir ağı. Sayısız ağdan mamul bir ağ. Ağlarda düğümler (node) kolay görünür, kolay teşhis edilebilir şeylerdir genellikle. Ama esas işi yapan, düğümler arasındaki ilişkilerdir. İnsan beyninde nöronları teşhis etmek kolay. Ama bütün nöronların teferruatlı bir envanterini çıkarsak, beynin ne yapıyor ve ne yapacak olduğu hakkında hiçbir şey öğrenmiş olmayız. Çünkü işi yapan bağlantılar. Nöronlar arasındaki etkileşim.

İnsanları görüyoruz, biliyoruz. Tanıdığımız, temas ettiğimiz insanların neye, nasıl reaksiyon gösterdiklerini de görüyoruz. Ancak zaman içinde kimlerle ilişkileri zayıfladı, kimlerle ilişkileri güçlendi, teşhis etmek kolay değil. Hatta mümkün de olmayabilir. Kendimiz için bile, başkalarıyla ilişkilerimizin yoğunluk dağılımının değişimi haritası çıkarmamız imkânsız olabilir. Ama kim olduğumuz, kim oluyor olduğumuz, o değişimler içinde belirleniyor.

Demem o ki, gördüğümüz, kolayca teşhis edebildiğimiz faktörlere, hak ettiklerinden çok kıymet atfediyoruz. Öyle kolayca teşhis edilemeyecek bir yığın başka faktör var ve daha müessirler. O faktörleri sizden daha iyi görüyor, ölçüyor olduğumu iddia etmiyorum –zaten birçoğunun görünmez, ölçülmez olduğunu da itiraf ettim. Ama görünür faktörlere de çok itibar etmiyorum.

Yine de iyimserliğimin görünür kaynakları da var.

Mesela ABD’de Trump zaferinin ardından, Bostonluların dilinde değişim var. Esasen dizilere, filmlere, sosyoloji, antropoloji gibi alanların konularındaki değişimlere odaklanacak olursak, “galiba bir şeyler yolunda gitmiyor, bir yerlerde biçimsiz yan ürünleri birikiyor yapıp ettiklerimizin” benzeri kaygıların, Trump seçilmeden de belirdiğini söyleyebiliriz. Ama sonrasında, gerek siyasete ve gerekse sosyolojik problemlere tamamen kayıtsızlaşmış olanlar alarma geçmiş görünüyorlar. Bu ruh durumunun yansımalarını ara seçimlerde görmüştük. Sadece Trump’ın karşısına yığınak yapmak olarak tezahür etmedi o yansımalar, yeni arayışlar diyebileceğimiz bir biçimde tezahür etti. Yeni problemlere eski araçlarla çözüm aramaya kalkmadı ABD. En azından bazı ABD’liler –ve onlar kazandı.

Brexit kördüğümü sonrası Britanya’da yaşananlar da benzer bir biçimde ibretlik. Şu veya bu biçimde bazılarına değindim ama o yaşananların teferruatlı bir envanteri, bence, dünyanın nasıl bir faz değişiminde olduğunun gösterişli bir göstergesi.

Ve nihayet son AP seçimleri de enteresan neticeler doğurdu. Herkesin işaret ettiği gibi merkez çöktü. Ama Fransa ve İtalya dışında aşırı sağ ciddi bir mesafe kaydedemedi. Fransa ve İtalya’da bile korkulduğu kadar büyük olmadı artçı depremler. Ama beni işin esas alakadar eden yanı şu ki, katılım ciddi sayılabilecek oranda arttı. Katılımın artışında gençlerin ilgisinin hissesi büyük. Daha mühimi, gençler, klasik partilere rağbet etmeden, daha esnek siyasal örgütlenmeler icat ederek olaya katıldılar.

Birkaç ay önce, “bu siyaset düzeni toplumların mevcut karmaşıklığı için fazla basit kalıyor” dediğimde, sadece laf olsun diye, mesela konu (issue) bazlı bir katılım imkânı olsa toplumsal gerilimler düşer ve daha karmaşık örgütlenmeler mümkün olur mealinde laflar etmiştim. Gerek Britanya’daki Brexit Partisi ve gerekse Avrupa’nın dört bir yanında beliren ve özellikle gençlerin rağbet ettiği oluşumlar, o söylediklerimin benim düşündüğüm kadar manasız olmadığını gösterdi.

Bütün bunların üstüne, Türkiye’de şu dört ayda yaşadıklarımızı koyun. Nereden başlayıp, soluğu nerede aldığımızı…

Yukarıda işaret ettiklerim işin sadece siyasi boyutundan seçmeler –mesela Ukrayna’da yaşananları saymadım. Bütün bu olup bitenlerin, sosyolojik dönüşümün siyaset düzlemindeki izdüşümü olduğunu düşünüyorum. Emniyetle söyleyebilirim ki, daha çok şey göreceğiz. Çok başka, çok farklı şeyler…

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin