Kısaca

Türkiye’de mutlak güç sahibi gibi görünen Erdoğan, Suriye’de maceralara tevessül ediyor. ABD’de Amerika’nın kasabalılarının sağlam desteğine sahip olduğu iddia edilen Trump, Süleymani’yi öldürtüyor. İran’da mutlak kontrol sahibi olduğu iddia edilen rejim, Irak’taki ABD üslerini vurarak seksen küsur Amerikalıyı öldürdüğünü öne sürüyor.
Ne oluyor?
Başkaları mezkûr aktörlerin ne kadar güçlü olduğunu düşünüyor olursa olsun, kendileri kendilerini o kadar emniyette hissetmiyorlar demek ki. Kendilerini sağlama almak için sınır ötesinde maceralar arama ihtiyacı içindeler. Bu bir.
Hiçbiri rakiplerinin varsaydığı kadar güçlü ve emniyette değiller. Esasen hiç güçlü değiller. Güçlerinin belki de yegâne kaynağı rakiplerinin yetersizliği —o rakipler ki kendi başarısızlıklarını mezkûr aktörlerin arkasındaki kitlelerin kayıtsız desteğiyle açıklıyorlar. Bu iki.
Erdoğan, Trump, İran rejimi kayıtsız şartsız bir kitle desteğine sahip değiller. Kitleler başka yerlere savrulmasın diye sınır ötesi donanmalar, gladyatör dövüşleri sahneliyorlar. Bu hal, kitlelerin böyle kanlı oyunlardan hoşlandıklarını varsaydıklarını gösteriyor. Kitleler kanlı oyunlardan hoşlanıyorlar mı? Herhalde hoşlanıyorlardır. Ama kasabadaki tek sinema salonunda eğer vurdulu kırdılı filmler oynuyorsa, kasabalının ille de vurdulu kırdılı filmlerden, sadece onlardan hoşlandığını söylemenin temeli yok. Belki romantik bir komedi veya duygusal bir aşk hikâyesi de aynı gişeyi yapacaktır —elbette doğru dürüst yapılmış olursa. Mezkûr aktörler sadece Western filmlerinde oynamayı biliyorlar, tamam. Ama görünen o ki, ahali Westernlerden bıktı. Bu da üç.