Muhataplık Mevzuu

Ayıptır.

Adam derin fikirlerinden nakış gibi dokunmuş, bin bir emekle yayına hazırlanmış kitabını da koltuğunun altına alıp New York’a, dünyanın yekûn birikmiş dertlerine neşter vurmaya gidecek… Adamın yokluğunu fırsat bilip Ankara’da yıllardır yapmadığınız siyaseti yapacaksınız. Ayıptır. Yüreğiniz yiyorsa adam buradayken açsanız ya Kürt meselesinde muhataplık mevzularını. Yemiyor değil mi!

***

Sadece Türkiye’nin değil dünyanın cıvatalarının da fena halde yalama olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, mesela Ankara’da mukim zevatın “önümüzdeki seçimde iki puan da şuradan alsak” gibi hesaplarının arka plana itilmek zorunda kaldığını zannediyorum. Esasen Erdoğan’ın aritmetiği baştan beri öyle değildi bana kalırsa. Ona göre memleketin bir 65-70 puanlık kesimi vardı/var. Onları bir arada tutacak bir formül gerekiyor, öyle “üç puan şuradan, beş puan buradan” meselesi yok adamın. Hasımları adamın aritmetik bilgisiyle iş yaptığını varsayıyorken o, her daim, kimya (veya, kimya zannettiği simya) bilgisiyle iş görmeye çalıştı yani. Bir vakittir kimya tutmuyor, bahsi diğer.

Dolayısıyla Erdoğan’ın Kürt politikası —diğer politikalarında olduğu gibi— “şuradan bir elma şekeri vereyim de Kürtlerin iki puanını alayım” filan gibi bir şey değil. Kimyayı tutturmak mevzuunda da, öyle çokluklarla uğraşmaktan anlamıyor. Yani “Kürtler” diye bir şişe varsa rafta, muhtevası —yani bildiğimiz, sahici Kürtler— Erdoğan için pek bir mana taşımıyor. Şişenin etiketine bakıyor. Kürtlerin bir öznenin peşinden, Erdoğan’ın pazarlık yapabileceği, satın alabileceği, korkutabileceği bir öznenin peşinden, topyekûn sürüklenmesi gerektiğini varsayıyor yani. Öyle olsun istiyor. Öyle olacağını ümit ediyor. Yani tamam, şimdi şişe rafta uzun süre beklediği için tortusu çökmüş, dokusu bozulmuş filan olabilir ama lazım geldiğinde bir çalkalarız, filan.

Bir vakit önce, o şişenin üzerinde “HDP” yazan etiketi kazıyıp, yerine “İmralı” yazanı koymuştu, malum gelişmelerin neticesinde. Günü geldiğinde, ağır ateşteki malzeme kıvama geldiğinde, raftan “İmralı” şişesini alıp, şöyle sertçe bir çalkalayıp, usulca —ve belki uygun büyülü sözleri tekrarlayarak— malzemeye katacak ve… Sandıktan istediği neticenin çıkmasını bekleyecekti bana göre. Şişe şimdilik orada öyle beklesindi…

Esasen Erdoğan haklı. Mesele aritmetik meselesi değil. Hiç olmadı. Siyaset, esasen hiçbir vakit bir aritmetik meselesi olmadı. Her daim bir kimya meselesi idi. Aritmetikten gayrı hiçbir şey bilmeyen hasımları bunu anlayamadılar.

Dolayısıyla…

Kılıçdaroğlu’nun mahcup bir biçimde “meşru muhatap HDP’dir” deyişi de, esasen, aritmetikle içinden çıkamadığı bir noktada, çaresizlikten yapılmış bir iş. Ve kimyayı değiştirdi. Temelli’nin “ama İmralı da var” demesi, bence, pişmiş aşa soğuk su katmak gibi bir şey olmadı. Aksine, ateşi harlandırdı ve arkası çorap söküğü gibi geldi. İYİP adına “e tabii, zaten biz Meclis’te HDP’li başkanvekillerinin…” filan denmek zorunda kalması ve saire…

Mayalanmıştı bir şeyler. Uzun süredir mayalanmıştı. Mayalanmış olmak, aritmetikle anlaşılamıyor. Malum heyet kimyadan da anlamadığı için, bir şeylerin mayalanmış olduğunu anlamıyor, neyi anlamadıklarını da anlayamıyorlardı. (Esasen bir şeylerin mayalanmış olduğu anlaşılmaz, hissedilir. Malum heyetin hisleri yok. Neyse…)

HDP adına Sancar’ın ve Demirtaş’ın vurguları mühim. “Ne Kürt meselesi kardeşim, biz memleketin bütün meselelerinin çözümüne talibiz” mealindeki vurgulardan söz ediyorum. Bu vurgular mühim, çünkü…

Birincisi, Kılıçdaroğlu’nun “bir Kürt meselemiz var, çözümü de Meclis’te” filan diye gevelemesi, ne CHP’nin derin çekirdeğine ve ne de CHP’ye oy verenlerin arasındaki birkaç milyon Ulusalcıya değmiş değil. “Değmez” demiyorum, “değmesi için fazlası lazım” diyorum. Sancar ve Demirtaş’ın vurguları, o “fazlası” için uygun bir zemin sağlayabilir.

İkincisi, evet memleketin bir Kürt meselesi, daha hassas bir ifadesiyle memleketin Kürtlerinin bir Kürtlük meselesi var. Ve fakat Kürtler için bile bu mesele nispi olarak soldu, fade out oldu. Uzun süredir, kolu kanadı kırılmış bir vaziyette kum torbası gibi yumruklanıp duran HDP’nin siyaset sahnesine ağır bir oyuncu olarak dönmesine imkân sağlayabilir bu vurgular.

Üçüncüsü, ikincisine bağlı olarak, Kürt şişesinin üzerinde “HDP” değil de” İmralı” etiketi olmasına bel bağlayan iktidar bloku, yani AKP ve MHP için işleri zorlaştırdı bu vurgu. Belki Kemal Can’ın işaret ettiği gibi olmayabilir, yani iktidarın “Öcalan’ı yeniden devreye alma” hamlesinin önünü kesmeye yetmeyebilir. Ama Kürtlüklerinden başka ve giderek yoğunlaşan problemleri de olan Kürtlerin AKP-MHP bloku tarafından “ya İmralı ya HDP” tercihine zorlanması durumunda, İmralı’ya mesafe koymalarını kolaylaştırabilir. Zannımca işlerin böyle geliştiğini, onca tecride rağmen Öcalan da hissedecek ve iktidarın istediği oyunu oynamaya yanaşmayacaktır zaten.

Ve fakat…

Bütün bu olup bitene bakıp, münhasıran Kürt meselesinde muhataplık krizi görmek ve/veya Kürt meselesinin nihayet sivil/demokratik yollarla çözülebileceği bir güzergâhın açılmış olabileceğini düşünmek, bence çok makul değil. Bütün bu hadisenin koskocaman bir aktörü daha var: Kandil. Öyle pek de İmralı’nın istediği gibi davranmadığını daha önce test ettiğimiz, Kürt meselesinin çözümünü de pek istiyormuş gibi görünmeyen, savaşın devamından en azından devlet kadar menfaati olan bir aktörden söz ediyoruz. Neyi yapmaya gücü yeteceğini ve neyi tercih edeceğini bilmediğimiz bir aktörden…

Demem şu ki, mayalanmıştı olan bir şeyler vardı. Eğrisi doğrusuna denk geldi, siyasetçiler istemeden de olsa siyaset yaptılar ve mayalanmış olanlar birçok kalıp içinde fırına verildiler. Şimdi uygun ısıda uygun süre tutulurlarsa, fırından hepimizin açlığını bastırabilecek bir şeyler çıkabilir. Ama Kürt meselesinin çözümünün de onların arasında olacağının garantisi yok. Karnımızın doymasını beklemek de fazla olur. Hele ki şöyle dört başı mamur bir ziyafet, bunca mahrumiyetten sonra hak ettiğimizi düşündüğüm ölçekte bir ziyafet için çok daha fazlası lazım.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin