Şehirliler ve Gençler Yenildi
Britanya seçimleri bitti.
Seçim neticelerinin Britanya’yı nereye doğru götüreceğini konuşmak için erken. Brexit’in gerçekleşeceğini öngörebiliriz ama o bile zannedildiği —Johnson’un seçmenlere vadettiği— kadar kolay olmayacak. Kaldı ki, tamamen spekülatif olarak diyebilirim ki, paralel olarak gelişen İskoç ayrılıkçılığı, Brexit’ten önce bile gerçekleşebilir.
Meselemiz Britanya’nın nereye gideceği değil yani, bu seçimlerin özelde Britanya, genelde dünya hakkında bize ne söylediği…
Önce panoramayı çizelim.
Muhafazakârlar, Thatcher’den bu yana aldıkları en yüksek sandalye sayısına ulaştılar. İşçi Partisi ise 1980’lerin başlarından bu yana uğramadığı kadar ağır bir hezimete uğradı. 2017’de yapılan seçime kıyasla bakıldığında, oy oranı açısından sadece İşçi Partisi kaybetti, diğer herkes kazandı. Liberal Demokratlar oylarını en çok artıran parti olmalarına rağmen, seçim kararı alındığında ortaya koydukları iddianın çok gerisinde kaldılar.
Kamuoyu yoklamaları, farklı bir Muhafazakâr galibiyeti tahmin ediyordu. Ancak son bir ayda makas kapanıyor gibi görünüyordu. Ama neticeler, son haftadaki tahminlere değil, bir ay önceki tahminlere yakın çıktı. Genel kanaat, Muhafazakârların beklenen zaferinin seçime ilgi göstermeyen kesimleri kışkırttığı, seçime katılım oranının yükseleceği, bunun da İşçi Partisi lehine olabileceği idi. Öyle olmadı. Dört seçim önce 61,4 olan katılım oranı, istikrarlı bir biçimde yükselmiş ve 2017’de 68,8’e çıkmıştı. Dün, uzun bir aradan sonra ilk defa düşerek 67,3 olarak gerçekleşti.
Gerek Britanya’nın ve gerekse ABD’nin liberal medyası, seçim öncesinde, ağız birliği etmişçesine, “Britanya tarihinin en sevimsiz iktidarına karşı, Britanya tarihinin en sevimsiz muhalefet lideri” kalıbını kullandı. Bir tarafta Muhafazakâr iktidar, öte tarafta ise Corbyn. Sözünü ettiğim kavramlaştırma liberal önyargıların bir tezahürü olabilir ama öte yandan da kamuoyu yoklamalarına yaslanan bir kavramlaştırmaydı.
Muhafazakârlar İşçi Partisinin kalesi olan Northumberland, Northington ve Wrexham gibi seçim çevrelerinde uzun süre sonra ilk defa kazanırken, İşçi Partisi coğrafi olarak olağanüstü sıkıştı. Londra, Manchester, Liverpool, Leeds, Newcastle gibi şehirlerde yer alan seçim bölgeleri ile Güney Galler dışında neredeyse ezildi. Yaş grupları arasındaki sınır da olağanüstü keskinleşti.
Seçime katılım oranlarının yaş gruplarına göre dağılımını bilmiyorum. Geleneksel olarak gençlerin katılım oranları hep daha düşük oluyordu ancak Brexit oylamasını izleyen dönemde gençlerin siyasete katılım hevesleri yükselmeye başlamıştı. Katılım oranı yaşlıların seviyesine yükselmese de, istikrarlı bir biçimde yükseliyordu. Bu seçimde katılım oranındaki düşüş gençlerden mi kaynaklandı, seçeneklerin hiçbirini yeterince makul bulmayan bütün yaş gruplarındaki seçmenlerin sandığa gitmemesinden mi kaynaklandı, bir fikrim yok.
Özetlenecek olursa, Britanya seçimlerinin bakiyesi net: Şehirler kasabalara, gençler yaşlılara karşı kaybetti.
Britanya’da yaşamıyorum. Dolayısıyla söyleyeceklerim çok afaki olabilir. Ama uzaktan bakan biri olarak gördüğümü özetleyeyim.
Birincisi, kasabalılar ve yaşlılar bir tek konu etrafında birleştiler: Get Brexit Done —Brexit’i becerelim. Brexit’e karar vermiş ama sonra da becerememiş olan Muhafazakârlar, sanki onların beceremediği işi beceremeyen onlar değilmiş gibi bir atmosfer yarattılar. Neticede Brexit Britanya’nın aleyhine olabilir. Britanyalıların yarısından çoğu Brexit’e karşı olabilir —veya karşı çıkmaya kolaylıkla ikna edilebilir. Ama her toplum, yarım kalmış bir işin zararlı bir işten daha zararlı olduğunu idrak eder. Brexit kötü olabilir ama Brexit’in becerilememesi daha kötüdür. Muhafazakârlar topluma bir vazife vermiş oldular. Toplum da vazifesini yerine getirdi. Muhalefet günceli, şimdi acı veriyor olanı filan ıskalayıp, bünyenin genel sağlık durumu hakkında lafazanlık yapıp durdu. Daha önce birkaç defa işaret ettiğim gibi Corbyn, kendi manasız sosyalist fantezilerine, toplumun sıkışmışlığından istifade destek devşirmeye kalktı.
İkincisi, Brexit oylaması Britanya’nın eski Britanya olmadığını, eski kavramlaştırmaların iş görmediğini göstermişti. Ortaya çıkan tablo, daha önce siyasete bigâne olan kesimleri, özellikle de gençleri elektriklendirmişti. Bir momentum yakalanmıştı. Corbyn o momentumu heba etti. Hayatın her alanında olduğu gibi, en çok da siyasette, momentum mühimdir. Hayatı tedrici faktörler belirler. Uzun vadeli tahminler genellikle yanılmaz. Ama kısa vadede, randevunuza yetişip yetişemeyeceğinizi, İstanbul’a yılda düşen yağmur miktarı değil, birkaç saatte yağan yağış miktarı tayin eder. O birkaç saati ıskalamışsanız, kimseye şemsiye satamazsınız mesela.
***
Yukarıdaki iki tespitin Türkiye’ye tercümesini size bırakıp, Britanya’da olabilecekler hakkında birkaç not düşeyim. Muhtemelen Corbyn koltuğunu kaybedecek. Johnson 31 Ocak gibi bir tarih veriyor ama muhtemelen Brexit’i o tarihe yetiştiremeyecek. Bu süreç içinde hem İskoçya’da ve hem de Galler’de sıkıntı büyüyecek. Eğer Corbyn’in yerine geçecek olan şahıs güncele, bünyenin şimdi çekiyor olduğu acılara yeterince hassasiyet gösterebilirse…
Esas dinamik olan şehirler ve gençler.