Ayşe Çavdar, İslamcıların şehirle ilişkisinin kısa tarihini özetlemiş, ben öyle anladım. Eh, itiraf etmek gerekir ki günün mana ve ehemmiyetine, yani tecrübe etmekte olduğumuz rezilliğe uygun bir mevzu ve Çavdar’ınki de şık bir kavramlaştırma olmuş. Zannedilmesin ki kifayetsiz küfürbazların bağırıp çağırarak, korkutarak, yasaklayarak ayıplarını ve suçlarını örtme çabalarını görmüyorum, onlar hakkında yazma mecburiyetinden kurtulmak için
1970’lerde bir roman okumuştum. ABD’de Başkan ölüyor, Başkan Yardımcısına —şimdi hatırlamadığım— bir şey oluyor, onun yerine Başkanlığa vekâlet etmesi gereken her kimse bir sebeple devre dışı kalıyor filan… Başkanlık siyahi bir yargıca kalıyordu. Romanın üslubu, pek de saklamaya ihtiyaç duymadan, ABD’de böyle katlanılmaz bir halin de ihtimal dâhilinde olduğunu, kazara işler böyle gelişirse ABD’de ne
Aşağıda yazdıklarım, “Biz Kimiz? Hikâyemiz Ne?” adlı videonun altına Orkun Günay tarafından yapılan yoruma bir cevap. Grafikleri filan oraya koyamayacağımdan, ayrıca çok uzun olduğundan ayrıca yazma ihtiyacı hissettim. Türkiye Cumhuriyetine miras kalan yükseköğretim kurumları İstanbul Üniversitesi, İTÜ, Boğaziçi, Mimar Sinan. Hepsi de İstanbul’da olan dört üniversite. Tek parti döneminde —yani Türkiye’nin modernleşmesinin en yüksek vitese
Bir esnaf düşünün, tek oğlunun da esnaf olmasını, kendi işini devralmasını, geliştirmesini hayal ediyor, oğluna bu istikamette telkinde bulunuyor. Bir de komşusu esnaf var, onun da tek oğlu var. O ise oğlunun okuyup mühendis olmasını hayal ediyor, bu yönde telkinde bulunuyor. Oğlunun mühendis olabilmesi için kendisinin üstüne düşen neyse onu tespit etmeye ve yapmaya gayret
Uzun süredir —belki de hiç— vermek zorunda kalmadığı kararları vermekteki acemiliği yüzünden insanları suçlayıp, “böyle olmuyor, kararları ulema versin” demekle, “böyle olmuyor, bilim insanları versin” demek veya “böyle olmuyor, ben vereyim” demek arasında bir fark yok. Bu tür meseleler, din ile bilim, din ile karizma ve/veya bilim ile karizma arasındaki farklar vurgulanarak bilim lehine çözümleniyor
Geçende Celal, fırında para üstü beklerken, Ruşen Çakır’ın Medyascope’da Sırrı Süreyya Önder ile bir program yaptığını söyledi. Ertesi gün, “şunu bir izleyeyim” dedim, televizyonun başına oturdum. YouTube’un açılmasını beklerken, içim sıkışarak, uzaktan kumanda ile minimum tuşa basarak programa nasıl ulaşacağımı düşünüyordum ki… YouTube, Çakır ile Önder’in programını en üstte, gözüme sokarcasına, “sen bunu izlemek istersin”
Gazete Duvar, John Gray’in kriz sonrasına dair düşüncelerinin tercümesine yer vermiş. Başlığa da, “bu kriz tarihte bir dönüm noktasıdır” ibaresini çıkarmışlar. Bu vesileyle ve Gray’in yazısını karşıma alarak, pandemi sonrasına dair düşüncelerimi biçimlendirmeye çalışayım. Öncelikle söylemek gerekiyor ki, tarihte bir dönüm noktası tespitine katılıyorum. Ama dönüm noktasına pandemiyle gelmiş değiliz. Pandeminin kendisi —yani sebep olduğu
Dünyaya bakarken istihdam ettiğim ve burada sergilemeye çalıştığım kavrayışın bir özelliği/orijinalliği varsa, o da, “tarihi, Erdoğanlar, Trumplar yazmıyor, oksitosin konsantrasyonu ve dağılımı gibi şeyler yazıyor” diye özetlenebilir —daha önce başka kelimelerle söyledim, şimdi de bu kelimelerle sembolize etmeye çalışıyorum, vurgulamak gerekiyor mu, bilemedim. “Belirleyici olan maddi şartlardır” ifadesinden benim anladığım budur, böyle şeylerdir. “Erdoğan hepten
Yetmişlerin ikinci yarısı olmalı —demek ki yirmili yaşların başlarındayım. Ankara’da bir arkadaşımızın adeta bir dergâhı andıran —yani sıklıkla bir araya geldiğimiz— evinde toplanmışız yine. Her zaman olduğu gibi, tanıdığım birçok kişinin yanında, tanımadığım birkaç kişi de var. Ve yine her zaman olduğu gibi, arkadaşlarım içmeye erkenden başlamışlar. Alkole henüz pek de dayanıklı olmadıklarından, kısa süre
Amin Maalouf’un Uygarlıkların Batışı üzerine yazılacak çok şey var. Gündemin yoğunluğu yüzünden bir daha dönemeyebilirim, en mühim bulduklarımı— olabildiği kadar özetleyerek— diyeyim. Çok uzun bir yazı olacak, herhalde okumaya katlanamazsınız. Ama ben yazmış olayım —ve bilin ki demek istediklerimin çok azı burada. Her şeyden önce… Bence okunması gereken bir kitap. Lezzetli ve zenginleştirici. *** Kitapta