Geçtiğimiz ay Uluslararası Hrant Dink ödülünü Canan Arın ile paylaşan Filipinli gazeteci Maria Ressa, Nobel Barış Ödülünü de Rus gazeteci Dmitry Muratov ile paylaştı. Gönül, Filipinler’de ve Rusya’da birer Bahçeli’nin çıkıp, “bu Nobel ödül komitesi ne yapmak istemektedir, nereye varmak istemektedir” diye kükremesini bekliyor. Ama işte elalemin birer Bahçeli’si yok. Dolayısıyla Durerte ve Putin için
Bir ay kadar önce, virüs sonrası hakkında genel ve derli toplu bir değerlendirme yapayım diye klavyenin başına oturdum. Çok uzadı. “Bunu blogda yayınlayamam, kitap yapmaya çalışayım” dedim. Ağır ağır ilerliyor ama bir hale yola girer mi, emin değilim. Başlangıç noktam şöyle bir şeydi: Bu pandemi, bir yanıyla son derece sıradan bir şey —teslim edersiniz ki,
Alper Görmüş Serbestiyet’te “derin sahtelik” üzerine bir yazı yazmış. Mevzua, yani derin sahtelik hususuna geçmeden önce, bir yazı ile benim ilişkim hakkında bir şeyler söyleyeyim. Yani Ümit Kıvanç’ın yazılarının çoğunu okuduğumda neden koltuğumda raptiye varmış gibi zıplıyorum da, Alper Görmüş’ün bu yazısı bende aynı reaksiyona yol açmıyor, tespit etmeye çalışayım. Görmüş tüylerimi diken diken edecek
Baydığının farkındayım ama meselenin mühim olduğunu düşünüyorum. Mühim. En azından iki sebeple. Birincisi, dünya hakkında, olup biten şeyler hakkında bir hüküm verme, verilerden bilgi üretme pratiğiyle ilgili bir halden söz ediyorum. Bir akıl yürütme tarzından, bir kavrayıştan, bir kavram haritasından, bir… Artık adına ne derseniz. Bir tür bilgi fabrikası yani… Şuradan verileri —sözleri, görselleri vs—
Mehmet Şevket Eygi enteresan bir adamdı. Gençliği de öyleydi ama toslaya toslaya duvarları yıkamayacağını öğrendikten, nispeten durulup oturduktan sonra başka türlü enteresan tespitler yapmıştı. Mesela “İslam Türk ile Kürt’e kalmışsa istikbali yok” diyebilmişti. Bir de moda hakkında, kendi camiasında dile getirilenlerden farklı bir tercihi vardı. Diğerleri moda kavramını kategorik olarak lanetlerken o modaya karşı değildi,
İrfan Özet’in Fatih Başakşehir’inde de görülüyor, Fatih’i Romanlardan arındırmak amacıyla gerçekleştirilen Sulukule’yi nezihleştirme projesi, Romanların kendilerine verilen uzaklardaki evleri satıp Fatih’e dönmeleriyle neticelendi. Ama artık Sulukule yoktu, nerdeyse bütün Fatih’e yayıldılar. Sulukule’de yaratılan rantı yiyenler yedi, Sulukule’nin manzarasından rahatsız olup göz zevki sebebiyle projeyi destekleyen Fatihliler Romanlarla kucak kucağa yaşama durumunda kaldı. Netflix belgeseli The