YouTube önüme bir İlber Ortaylı videosu getirdi. Murat Bardakçı ile yaptıkları zevzek muhabbetlerden bir kesit. Baktım, süresi iki dakika kadar. Celal Şengör de olsaydı, tahammül kapasitem iki dakikaya elvermezdi ama bu şartlarda… Hmm, katlanılabilir. Plajda İstanbul hanımefendilerinden biri bir diğerinin sandığını karıştırmış galiba. Öteki de “kerimesi olduğunuz hanımefendi görse dilhun olurdu” filan diyerek… Ah nereye
Esasen memlekette, bir memleket için lazım olan her şey var. Biraz dozda bir sıkıntı var, bazı şeyler lezzetli bir yemek için gerekenden çok, başkaları lüzumundan biraz az. Ama galiba esas mesele bundan kaynaklanmıyor. Şeyler yerlerinde değil. Soytarı kadrosundan karnını doyurması gerekenler mesela, bilim insanı statüsüyle ekranlarda, kürsülerde sahne alıyorlar. Memleketin en komik ikilisi yarışması yapılsa,
Birkaç yıl önce Göcek’te, sabahın köründe, havuz gibi denize attığı oltaya vuran balon balığına şaşkın gözlerle baktığımızı gören yeğenim, heyecanla balığın bütün özelliklerini anlattı. Uzmanlık alanı bu. Bir bilim insanının kendi nesnesi hakkındaki popüler ilgiden —teknedeki hepimiz güvertede, etrafında toplaşmıştık, daha ne olsun— mest olmuş bir hali vardı. Sonra sesine bir acı renk geldi. Öğrendik
Soner Yalçın bir süre önce Osmanlı seçkinlerinin Türk’ü nasıl gördüğü hakkında bir şeyler yazmış. Bildiğiniz geyikleri tekrarlamış yani. Peki, Türk aslında nedir? Türk, her şeyden önce bir icattır. “Ne diyorsun sen ulan, Adem Türk idi” diyorsanız, bence yazıyı okumaya kalkmayın, güzelim pazar gününüzü rezil etmeyin. “İcattır evet, dolayısıyla bütün icatlar gibi berbat bir şeydir, eskiden