Etiket: Korku

Tiksinti

İşin hakçası, korkmadım. Korkmamayı bir meziyet, bir marifet olarak görmüyorum. Korkulması gerekenden korkmamak akıllıca bir şey değil. Lakin korkulması gerekmeyenden korkmak da akıllıca sayılmaz. Korkulması gereken bir halde miyiz, onu önceden bilmek de pek mümkün değil. Dünya böyle. Korkulması gerekmeyenden korkuyorsun söz temsili, sonra o korku kendisini meşrulaştırıyor. Veya korkulması gerekenden korkmuyorsun, başın belaya giriyor.

Bir Dönüm Noktası Olarak Pandemi

Gazete Duvar, John Gray’in kriz sonrasına dair düşüncelerinin tercümesine yer vermiş. Başlığa da, “bu kriz tarihte bir dönüm noktasıdır” ibaresini çıkarmışlar. Bu vesileyle ve Gray’in yazısını karşıma alarak, pandemi sonrasına dair düşüncelerimi biçimlendirmeye çalışayım. Öncelikle söylemek gerekiyor ki, tarihte bir dönüm noktası tespitine katılıyorum. Ama dönüm noktasına pandemiyle gelmiş değiliz. Pandeminin kendisi —yani sebep olduğu

Ahali ve Düşmanları

Bu pandemi geçip gidecek ama ağır hasar verecek. Bir açıdan bakınca başımıza daha önce benzeri gelmemiş, orijinal bir dert değil. Savaşlar da öyle şeyler değiller. Mesela bir uzaylı istilasına maruz kalsaydık, “aha bu orijinal bir şey” diyebilirdik ama maruz kaldığımız şey, insan türünün belalar ansiklopedisinde yeni bir başlık açmayı gerektiren bir şey değil. Ve fakat

Sıhhat

Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitabının ardından ateşli tartışmalar yaşandı —Türkiye’de de ama daha çok dünyada. Bana çok da dokunmadı o tartışmalar çünkü kitaptan bana kalan kavrayışa teğet geçiyordu çoğu. Kuhn’u okuyana kadar bana öyle geliyordu ki, mesela sıhhat kelimesi, her devirde hep aynı manaya gelmişti ve meseleye azıcık aşina olan herkes için de aynı

Hepsi

Geçende bir Rus ve bir Türkmenistan vatandaşıyla sohbet ediyorduk. Dünyanın nereye gidiyor olduğu hakkında… Esasında o kadar da tehlikeli sayılmayacak mevzulardı ama ikisi de kalktı, telefonlarını uzak bir yere bıraktı. Mevzu bu kadar aslında. Daha fazla lafa lüzum yok. Bazı devletler, kendi vatandaşlarından fena halde korkuyorlar. Korktukları için korkutuyorlar. Çünkü o devletler, vatandaşlarının devleti değil.

Yokuş

Kamuoyu araştırmaları yapmaya başladığımda, yaş grupları arasındaki tutum farkları bana açıklamaya muhtaç görünmüştü. İşin uzmanları —sosyal bilimciler, siyaset bilimciler— mevzuu normal görüyor, anlaşılır buluyor, dolayısıyla da benim “neden ki” diye sormamı yadırgıyorlar, acemiliğime, cehaletime, mühendisliğime yoruyorlardı. Her üç tespitlerinde de haklılardı ama ben henüz onların haklı olduklarının farkında değildim. Esasen onların tespitleri umurumda da değildi,

Mal

Daha önce anlatmış olmalıyım, Gezi’nin hemen ardından, bir vakitler zat-ı şahanelerinin iltifatına mazhar olmuş ama bir zamandır eski parıltılarından uzak olan bir grupla sohbet ediyorduk. “Ah ne vardı Reis, ‘nedir derdiniz çocuklar’ diyeydi” edasında sitemlerinden sıkıldığımda, “siz bu adamın eteğinde onca dolaşmışsınız ama adamı hiç tanımamışsınız” dedim. “Artık o kubbede sesinizin yankılanma şansı yok, gün