ABD, Britanya, İtalya ve Fransa’da yapılan araştırmalar —kuzey ülkelerinde yapılanlara paralel olarak— konut fiyatları ile politik tercihler arasında bir korelasyon bulmuşlar. İlk tespit şöyle: Konut fiyatları her şehirde ve şehirlerin her bölgesinde aynı hızla değişmiyor. Mesela İstanbul’da ortalama konut fiyatları iki katına çıkarken, Malatya’da ancak bir buçuk katına çıkıyor gibi… Veya Nişantaşı’nda iki katı artarken
Daha önce anlatmış olmalıyım, Gezi’nin hemen ardından, bir vakitler zat-ı şahanelerinin iltifatına mazhar olmuş ama bir zamandır eski parıltılarından uzak olan bir grupla sohbet ediyorduk. “Ah ne vardı Reis, ‘nedir derdiniz çocuklar’ diyeydi” edasında sitemlerinden sıkıldığımda, “siz bu adamın eteğinde onca dolaşmışsınız ama adamı hiç tanımamışsınız” dedim. “Artık o kubbede sesinizin yankılanma şansı yok, gün
Dün, hayal edilen şeye güç yetirememek ile öfke –ve dolayısıyla mutsuzluk– arasında bir korelasyon kurdum. Ama güç yetirememek ile mutsuzluğu daha kestirmeden birbirine bağlayan, çağın ruh durumuna da daha çok uyan bir başka aracı duygu var: Kaygı. Öfke, bir bakıma, kaygıdan daha sağlıklı bir duygu. İşin biyokimyasını bilmiyorum ama öfke anında, tehditle baş etmeye yetmeyecek
Gazete Duvar’daki tercümesine göre, Muhammed Ayyaş demiş ki, “İran İslam Cumhuriyeti, uzaydan gelmiş bir devlet değildir, kökleri yeryüzünün diğer ucundan çıkacak kadar eskidir. Ancak ABD’nin köklerine gelince, milyonlarca Kızılderili’yi nasıl katlettiği ve kolonyal işgalin yeryüzünün gördüğü en iğrenç biçimiyle kafataslarının üzerinde yükseldiği bilinmektedir.” Haklı mı? Haklı. İran ile ABD arasında bir taraf olma filan derdim
Pazar günü, malumunuz, İmamoğlu’nun Maltepe mitingi vardı. Mitingden önce Çubuk’ta, Kılıçdaroğlu’na bir linç teşebbüsü oldu. Bu tür durumlarda iki soru öne çıkar: (a) Olan neden, hangi öznelerin hangi tercihleri sebebiyle oldu? (b) Olan, olacaklara nasıl tesir eder? Uzaktan görünen tablo şöyle: Mazbatası geciktirilip duran İmamoğlu, mazbatasını alır almaz, ilk Pazar günü, seçmenleriyle buluştu. Bu süreçte
17-18 yaşlarında olmalıyım. Ankara Kızılay’daki Gökdelen’in zemin katındaki postanenin gişesinin önünde sıra bekliyorum. Önümdekinin önündeki işini bitirdi, ayrıldı. Gişedeki memur sıradaki kavruk adama baktı, kafasını kaldırıp bana “buyurun” dedi. Şaşırdım, “sıra beyefendide” dedim. Memur “kuyruk uzun, ne istiyorsun söyle” diye üsteledi. Normal şartlar altında —yani mesai saatleri dâhilinde— pek o kadar sabırlı değilim, saygısızlığa orantılı
Tanıl Bora, Birikim dergisinin Ekim sayısında, Kemal Tahir’in Yediçınar Yaylası üçlemesindeki köylü tasvirlerinden yola çıkarak, günümüzün popülizm tartışmalarına katkı yapmaya teşebbüs etmiş. Hoş işler bunlar. Sevdim. Bir derde derman ararken eski sandıklardan güzel şeyleri çıkarmayı severim bir defa. Kemal Tahir’i severim ayrıyeten. De… 20. Yüzyılın başlarında Anadolu’da —güya teknik yardım amacıyla ama muhtemelen Almanya istihbaratı