Hakemsiz

İlk gençliğimde ihtilafları, giderilebilir ve giderilmesi gereken şeyler olarak görürdüm. Yeşilçam filmleriyle aram yoktu ama onları izlemesem de, onlara kavramsal/duygusal zemin sağlayan kavrayışı içselleştirmiştim demek ki, eğer herkes doğru enformasyona sahip kılınırsa, esas oğlana esas kız hakkında verilen yanlış bilgi giderilirse… Her şeyin yoluna gireceğini, herkesin muradına ereceğini düşünüyordum.

Herkesin?

Eh, herkes değil elbette, kötüler, aptallar, esas oğlan ile esas kızın arasını bozmaya çalışan muzır zevat avcunu yalayacaktı. Ne iyi olacaktı.

Demek ki… Bir yandan da ihtilafın ortadan kalkmayacağını hissediyormuşum. İhtilafsız bir dünya hayal eden, öyle bir dünyada yaşamayı hak etmiş iyi insanlar vardı ve bir de ihtilaftan nemalanan kötü insanlar. İyiler ve kötüler arasında ihtilaf vardı. Belki çoğunluktan farklı olarak ben, eğer uygun şartlar inşa edilebilirse, kötü insanların da iyi insanlar olabileceklerini hayal ediyordum. Dolayısıyla da ihtilafın ebediyen, kökten, kavram olarak tedavülden kaldırılabileceğini…

Sonra değiştim. Nasıl değiştiğimi de yazdım.

Şimdi bunları hatırlamama yol açan, geçen gün bağlantısını verdiğim söyleşide Sennett’in bir yerde, Gazete Duvar’ın tercümesiyle, “ben belediyenin vatandaşların davranışlarını düzenleyerek onlarla uzlaşmasını desteklemiyorum” demesi. Az ileride de “Bu sadece iktidarla ilgili bir sorun değil, sosyalizmin formuyla da alakalı. Çünkü sahip olduğumuz sosyalist modeller buyurgandı” diyor.

Benim anladığım şudur: İhtilaf olacak —hatta olmalı. İdare, vatandaşlar/kesimler arasındaki ihtilafları gidermeye kalkmamalı.

Öyle olmalı ama öyle olabilmesi için öncelikle ihtilaf denen şeye bakışımızın değişmesi gerekiyor. Onu yenilecek, giderilecek, eğer yenilemiyorsa/giderilemiyorsa sınırlanacak ve katlanılacak bir şey olarak görmekten vaz geçilmesi… Şehirliler/kasabalılar tasnifimin esas belirleyeni de bu kavrayış farkında yatıyor. İhtilafı zenginleştirici bir şey olarak görenler benim şehirlilerim. İhtilafı ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırmaya hevesli olanlar ise kasabalılar.

Sennett’in “sahip olduğumuz sosyalist modeller” derken aklına gelen tatbikat, herkes için iyi olanı hayata geçirme iddiasına sahipti. Herkes için iyi olan, benim açımdan, herkesin oyunda olmasını/kalmasını sağlamaktan ibarettir. Ama oyunda kazananlar/kaybedenler olur. Kaybetmeyi imkânsızlaştıracağınızı, bunun mümkün olduğunu varsayarsanız, ortada oyun kalmaz. Oyundan boşalan alan boş kalmaz, oyunun yerini bir proje doldurur. Projede de mimar ve mühendisler dışında kalanlar, projenin nesneleri olur.

Dolayısıyla “sahip olduğumuz sosyalist modeller” denen şey, özünde, ihtilafsız bir dünyanın mümkün olduğu varsayımının torunları olarak görülebilir. Toplumun dışında bir takım referansların mevcut olduğu varsayımının çocukları…

Yeni bir sosyalizm olacaksa, topluma bir varılacak nokta belirleme saplantısından azade, oyuna “hak edenin kazanması için ne yapılmalı” diye bakmayan, oyunun sürmesi ve herkesin oyunda kalması için kafa yoran bir şey olmalı/olabilir. Kendisi de hakem olmayan, sadece bir oyuncu olan, hakemlik müessesesinin mevcudiyetine itiraz eden bir şey…

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin