Laboratuvarda…

Fikirlerinize güveniyor olsanız, onların aksini iddia edenleri susturmaya kalkar mısınız? Onlarla aynı platformda karşı kaşıya gelip çatır çatır tartışmaktan kaçar mısınız?
Erdoğan, hatırladığım kadarıyla, kariyerinin en başında Baykal ile karşılıklı yaptığı bir program dışında, herhangi bir muarızıyla tartışmaya cesaret edemedi. Erdoğan’a yenilip durmayı itiyat haline getirmiş olanlara bunu hatırlattığımda, “adamdaki taktik dehaya bakar mısın, kendisini kimseyle eşitlemiyor” diye cevapladılar.
Sizin kabiliyetsizliğiniz yüzünden cesaret edemediğiniz bir şeyi hasımlarınız “taktik deha” diye yorumluyorlarsa… Kaybetme ihtimaliniz var mı? Kaybetmiyorsanız, ahalinin bunda bir kabahati var mı?
Erdoğan Türkiye’nin görüp gördüğü en zavallı politikacı. Ezberlenmemiş, prompterdan desteklenmeyen her konuşmasında kendi başını derde sokan bir zavallı. Onu yenecek kadar bile kabiliyeti olmayan rakipleri, iki cümle kurmaktan aciz adamdan bir belagat/hitabet ustası vehmettiler. Eteğine tutunup nemalananlar asrın lideri imal etmişlerse… Çok mu?
Beni bilen bilir, bunları şimdi söylüyor değilim. Ta ilk günlerden beri söylüyorum, muhtelif mecralarda hep yazdım. Erdoğan, muhalefet laboratuvarlarında imal edilmiş bir Frankenstein’dir. Türkiye’nin sosyal dokusuna uygunluğu filan yüzünden hayatta kalmadı, oyunun hep laboratuvarda sürdürülmesi sayesinde hayatta kaldı. Örgütlü/örgütsüz muhalefetin kendi aczini açıklamaya yaradığı için… Muhalefetin kendisi de hep laboratuvarda yaşadığı için…
Laboratuvar?
Malumunuz CHP Kurultaya hazırlanıyor. İlçe kongreleri galiba bitti, il kongreleri başladı, başlayacak. CHP için siyaset demek, aha işte o kongre salonlarında, topluma teması sıfır olan zevatın, kelimeler üzerinden fırtınalar kopararak birbirlerini yeme faaliyetinin adıdır. Laboratuvar aha işte o kongre salonları…
Bu arada, sadece birkaç gün içinde deprem oluyor. Çığ düşüyor. Kurtarma ekipleri çalışırken bir daha düşüyor. Uçak pistten çıkıyor. Eski Genelkurmay Başkanı bir laf ediyor, şahsı “dava edin” diye gürlüyor.
Dava edin!
Çünkü şahsı, partisinin içindeki Cemaatçilere dokunamadı. Muarızlarının hepsi de şöyle veya böyle Cemaate bulaşmış olduklarından, onlar da dokunamadılar. Çaresiz binlerce insan mağdur edildi, onları kullanan soysuzların hepsi yırttılar.
Meselenin anahtarı burada. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ta başından beri, güçsüzlere karşı aslan, güçlüler karşısında ise süt dökmüş bir kedi oldu. Şimdi de hiç farkı yok. Soma’da yakınlarını kaybetmiş çaresiz insanlara karşı aslan olan Erdoğan, o işletmeleri o şartlarda işletenlere karşı parmağını oynatamadı. Asrın lideri işte bu. Süleyman’ıyla birlikte Cumartesi Annelerinin üzerine tankıyla, topuyla giderken aslan, bir bildiriye imza atanların hayatını karartırken aslan, Sedat Peker’in karşısında, mamasını talep ederken olanca sevimliliğini takınmış bir kedi.
Cemaatin okullarında, sahiden de insanlığa büyük bir hizmet yaptığını zanneden, fedakârca o ülke senin bu ülke benim gezerek kendisini geleceğin nesillerini yetiştirmeye adamış olduğunu düşünen güçsüzlerin hepsinin üstünden tank gibi geçti Erdoğan. Ama partisinin içindeki Cemaatçilere dokunamadı. Onların araştırılmasına bile mani oldu. Cemaatle bağlantıları gizlenemeyecek olan Belediye Başkanlarını istifa ettirdi, haklarında bir tek soruşturma açtırmaya cesaret edemedi.
Bütün bu tutumların Türkiye’nin sosyal dokusuyla bir alakası yok. “Türkiye’nin sosyal dokusu kusursuzdur” filan diyor değilim, ama o dokunun ve kusurlarının başımıza gelenlerle bir münasebeti olmadığını söylüyorum. Türkiye’de mesele, tek ve öncelikli mesele, devletin organizasyonudur. Adı Devlet olan, peşinden kutsalı devlet olan yığınları sürükleyen meczubun taşeronluğu ile imha edilen devletin artıkları bile, genlerine işlemiş bu özelliğinden, güçlüye karşı güçsüz, güçsüze karşı güçlü olma özelliğinden hiçbir şey kaybetmedi.
Erdoğan bu genetiğin meyvesini şehvetle yiyen bir zavallıdan ibaret.
O kadar zavallı ki, mağdur edilmiş eski bir Genelkurmay Başkanının bir beyanı ile bile kendisi ve tetikçilerinden müteşekkil parti görünümlü çetesi marifetiyle mücadele edemiyor, devleti yardıma çağırıyor. Devlet görünümlü çeteyi…
CHP dediğiniz teşkilat, o devlet görünümlü çetenin mütemmim cüzüdür. O olmadı mı, devlet eksik kalır. Güçsüzlerin kâbusu, güçlülerin gönüllü cariyesi olan devlet. Böyle dedim diye HDP’yi veya İyi Partiyi veya yeni teşekkül eden şeyleri matah bir şey yerine koyduğum akla gelmesin. Esasen hepsi, aynı genetik hasardan malul teşkilatlar.
Genelkurmay öyleydi. O devletin o devlet olarak mevcudiyetini sürdürebilmesinin en birinci sigortasıydı. Cemaat de öyleydi. Hepsi can çekişen kimi görseler başına akbabalar gibi toplandılar. Nerede eli sopalı birini görseler, güvercin kesildiler. Türkiye’de devlete mensup olan hiç kimse, kendi söz hakkını müdafaa etmedi, muarızının susmasını, susturulmasını talep etti.
Erdoğan bu genetiğin meyvesini şehvetle yiyen bir zavallı.
Ama Erdoğan’ın bir zavallı olduğunu kabullenmek işinize gelmiyor. Hafızanızı karıştırıyorsunuz onun benzersiz bir marifet sahibi olduğunu ispatlayacak, beni çürütecek işaretler bulabilmek için. Belagat? Olmazsa liderlik? O da olmazsa “toplum bunu talep ediyor, biz ne yapalım?” O da kesmezse, “canım adamı ABD sardı başımıza, BOP eşbaşkanlığı, filan”.
Neden böyle yapıyorsunuz? Çünkü bu kadar zavallı birine yenilmek, yeniliyor olmak, sizin/bizim zavallılığımızı ispatlıyor.
Bu tür tartışmalar kızıştığında, sonunda genellikle şöyle bağlanıyor: “O halde sen söyle, ne yapmalı?”
Bilmiyorum ne yapmalı. Mesele şu ki, “biliyorum, şöyle yapmalı” dersem yadırganmalı aslında. Böyle kapsamlı bir problemin çözümünü, bir başıma, kendi laboratuvarımda imal ettiğimi iddia etsem kaybetmeliyim güvenilirliğimi.
Bilmiyorum ne yapmalı. Ama ne yapmamak gerektiğini biliyorum. Küreselleşme, popülizm, kapitalizm filan gibi şifrelerle birbirimizi teşhis edip, sonra da birbirimize yaslanıp, çeteleşip, kendimizi iyi hissetmeye çalışmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Mağlubiyet, kendilerine asla güç yetirilemeyecek muhayyel ve muğlak düşmanların bizi dövmek için örgütlenmiş olmasından kaynaklanmıyor, bizim dövüşmeyi bilmememizden kaynaklanıyor. Biz, ne yekûn dünyanın ortadan kaldırmak için işbirliği yapmasını gerektirecek kadar mühim bir özneyiz, ne de ne yapsak buradan çıkamayacak kadar önemsiz…
İlaveten meselenin Erdoğan’ı alt etmeye indirgenmesi yanlış. Yukarıda defalarca dediğim gibi, o sadece, devletin genetiğinin meyvesini şehvetle yiyen bir zavallı. Kendisinden önce aynı postu işgal edenlerin hepsinden daha zavallı.
Ve nihayet, CHP’den bir şeyler beklemek de yanlış. Onlar kendilerinden memnunlar. İşlerini yaptıklarını, yapıyor olduklarını düşünüyorlar. Ki işlerini yapıyorlar da… Onların kendi işleri olarak kabul ettikleri ile sizin onların işi olduğunu zannettiğiniz şeyler, birbirine tercüme edilemeyecek kadar farklı.